bloga film senaryosu konuları ekliceğim, bu senaryo konuları zenginleştirilip filmleştirilebilir normal film gibi veya animasyon filmi olarak. zaman zaman aklıma konular geliyor, onları filmleştirmeye kalksam çok vakit alacak, ileride yapsam da o zaman başka konular aklıma gelir belki. zaman aşımına uğratmadan konuları paylaşayım, birilerinin kulağına takılırsa veya ilham arıları binbir çiçekten bal toplarken, benim blogun bu bölümüne uğrarlarsa, çok yetenekli senaryocular yönetmenler onları binbir renkle süsleyip harika şaheserlere dönüştürebilir. rüyalarımdan da ilham alırsam bu etiket altında yani 'film senaryosu konuları' başlığı altında onları da eklerim.
bugün aklıma gelen konu şu: bi çocuk erkek çocuğu, çok küçük de değil; rüyasında eşyaların konuştuğunu görür, uykusundan uyanır hemen çok korkmuştur. korkacak bişey yok tabii bunda, ama o kaldıramaz bu kadar çok eşyanın konuşup durmasına, sonra banyoya koşar elini yüzünü yıkamaya ve küçük aynası onunla konuşmaya başlar, "ne oldu sana" der ayna. "ne var korkacak, niye öyle bakıyorsun, neyin var, heyy kendine gel... nereye gitti her günkü sevimli surat?" bizim velet şaşkınlıktan uçacaktır neredeyse; yoksa hala rüyada mıdır, saate bakar, yoo hayır; sonra anne babasının odasına bakar, ordalar. tamam rüyada değilim. peki ayna niye konuştu benimle?! o anda anlar ki, ayna uykuda değil belki de. eşyalar da bizimle uyuyorlar mı ki... sonra elini havluya uzatır ve havlu der; "üff bu saatte hiç silmemiştin elini, ne oldu kötü rüya mı gördün?" bizim ufaklık anlamıştır olan biteni, anlamıştır ki rüyası gerçek olmuştur, eşyalar onunla konuşmaktadır. uykuya dala ona uykular dileyen yastığı yorganıyla birlikte. içinden "uyuyayım belki sabaha her şey düzelir, ya da bu saçmalık sürerse de bişeyler düşünürüm" der.
sabah olduğunda bizim velet uyanır uyanmaz etrafına bakar bakalım ses veren olacak mı diye; o da ne ; tüm oda konuşmaktadır. saat, oyuncaklar, pencereler, kapı, dolaplar, çekmeceler, masa, posterler, laptop, telefonu... hepsi sabah sohbetindedir (tamam bu kısımlar toys'lu filme benzedi). -lütfen susun der bizim ufaklık. biraz daha yüksek sesle tekrar eder... evet tüm odadki eşyalar duymuştur onu ve 'susun lütfen' e susarak cevap verirler... o anda bizim velet, bu seslerle nasıl baş edebileceğini keşfetmiştir bir sabah cinliği sayesinde. eşyalar isteklere olumlu cevap verebiliyorlarmış demek ki. bu işe çok sevinir... ama onu gün boyunca ne maceralar beklemektedir.... şimdilik bundan kimseye bahsetmeme kararı alır sabah zekası ona yardım eder bu taktikle. çünkü ona kimsenin inanmayacağını bilecek kadar gerçek katı dünyayı tanımaktadır ve zamanını sevdiği şeylerle uğraşmak yerine aptal doktor bekleme odalarında hastanelerde okul rehberlik öğretmeninin odasına geçirmeyi tercih etmez elbette. 'bunların hakkından gelebilirim' der.
annesi kahvaltıya çağırmaktadır; giyinip hemen iner kahvaltıya. her zamanki yiyecekler ama tabii tabaklar, masa, tüm mutfak eşyaları yine sohbette... yine küçük bir rica ile susturur onları... zaten konuşan yiyecekleri yemek de ne korkunç bişi olur; canlı hayvan yemek gibi olur yapamaz bunu. tamam çok iyiliksever görünmeyebilir bizim ufaklık ama konuşan yiyecekleri onlar konuşurken midesine indiremeyecek kadar da yüreğinde insanlık vardır elbette, küçük erkek çocuğu insanlığı şiddetinde.
okul servisine bindiğinde bakar ki pek ses yok; yani arkadaşlarının kıyafetleri, çantaları onunla konuşmuyor; anlamıştır ki, başkasıyla bağı olan eşyalar onunla konuşmayabilir; çok sevinir ve düşünür, tamam o zaman pek de zor değil durumum. serviste her zaman yanına oturduğu kız arkadaşının yanına yine oturur ve o da ne, kız arkadaşının kafasındaki toka onunla konuşmaya başlamaz mı... sonra arkadaşının elindeki defterin ona bişiler fısıldadığını görür. oradan anlar ki; sevdiği insanların eşyaları da onunla konuşuyor olabilir. yani, arasında bağ olan kişilerin eşyalarının seslerini de duyabiliyordur. içinden kız arkadaşının tokasına: "seni saçına takan arkadaşım hakkında ne düşünüyorsun" diye sorar. tokanın cevabı ilginçtir: "onu elbette seviyorum, o da beni seviyor; ama üzüldüğüm ne biliyor musun, ona beni annesinin hediye ettiğini hep unutuyor". bizim velet arkadaşına döner ve: "tokanı sana kim aldı çok güzelmiş" der. arkadaşı duraksar, "ne önemi var ki, toka işte" der. "ama önemli... araya biri girmeseydi belki onunla tanışamayacaktın..." arkadaşı ona tuhaf tuhaf bakarak der ki: "iyi misin, tokanın cansız olduğunu unutuyorsun galiba. bugün tuhafsın gerçekten. altı üstü bi toka işte. bak istersem elime alır kırarım onu, hiçbişi de hissetmez. kendine gel lütfen, eğer bu kadar duygusal olursan bu dünya seni yer bitirir. kaçıncı yüzyıldayız... biz bu konuşmayı yapana kadar şu anda dünyada kaç milyon twit atıldı, kaç milyon e-mail atıldı, kaç milyon data transferi yapıldı internette, kaç bebek doğdu, kaç kişi öldü... altı üstü bir tokaya bu kadar odaklanma derim ; sen de böyle düşünüyor olmalısın, yoksa benim arkadaşım olmazdın zaten; yoksa ben 1000 yıl öncesinin romantik devrinden fırlamış zaman tünelinden ışınlanmış biriyle mi konuşuyorum, lütfen bana yanıldığımı söyle sevgili arkadaşım" "tamam tamam ıııı dün ııı bi film izlemiştim de onun etkisinde kalmış olmalıyım..." diye cevap verir ufaklık. tokaya bakar ve küçük sevimli toka susmuştur.
servisten inip okula vardıklarında ve dönüşünde.... geçen birkaç hafta içinde.... bizim velet çok şey keşfeder; eşyalarla iletişim kurmayı öğrenmiştir; evet iletişim diyorum çünkü sadece onlar konuşmamakta, onun sorularına da cevap vermektedirler, sohbet de etmektedirler onunla. ama konuşmayan eşyalar olduğunu da görmüştür; bu, genelde kötü davranılan, değer verilmeyen eşyalardır. kendini görev edinir; boş zamanlarında çöplere atılan eski eşyaları oradan çıkarıp temizler boyar sonra onlar tekrar konuşana dek onlarla vakit geçirir. ailesi olan bitene pek anlam veremez. büyük anne ve babası onu takdir ederler; iyi bir uğraş edindiğini söylerler. anne-babası ise oğullarını iyi tanıdıkları için baya şaşkına uğramışlardır, bu değişimin sebebini anlayamazlar. ama bizim velet hiç fire vermez, kimsenin olan biteni anlamasını istemez, zaten kimse de anlayamaz ki, herkes dünyasal gerçekliklerde yaşamaktadır. bir gün filmlerin-rüyaların hayata karışabileceğine kim inanabilir ki... ara sıra kullanılmış eşya satan dükkanlara uğrar ve oralarda tamir edip boyadığı bu eski eşyaları onlara satar; kazandığı parayla da, bu mağazalarda konuşmayan eşyaları alır sonra onları konuşturuncaya kadar onlarla an'ları paylaşır. yine arkadaşlarıyla vakit geçirir, oyun oynar, ödevlerini yapar okula gider ; ama daha duyarlı biri haline gelmiştir. zamanla ilginç birşey olur; arkadaşlarının arttığını, daha çok arandığını fark eder, okulda da daha çok sevilmeye başlamıştır. her derdi olan arkadaşı ona yaklaşmaktadır, üzülen ona gelmektedir, mutlu olanlar da mutluluklarını onunla paylaşmak istemektedir. Ailesi, hem telefon rehberi kabaran, hem de giderek daha çok sevilen bir çocuk haline gelen bizim velet konusunda şaşkınlık içindedir. yolda yürürken sokaklardaki hayvanlar bile onun peşine takılır olmuştur, kuşlar o yürürken kafasının üstünde daireler çizmektedir... eşyalarla iletişimini öyle geliştirmiştir ki, istemediği zaman hiçbir eşya onunla konuşmamaktadır, bilirler ki o anda rahatsız edilmemek istemektedir.
Yıllar geçer ve bizim velet büyür de büyür ve bu özel yeteneği daha doğrusu doğanın ona bu ilginç hediyesi de hep sürer ; ama o, dünyaya bunu açıklayıp ünlü veya milyarder olmak yerine, bu sırrı hep saklar; böylece her şeyi paraya çeviren kötü kalpli berbat ruhlu dünya, bu yeteneğini kirletemez. ve meslek olarak ne mi edinir; evet üniversite eğitiminden sonra; 'dijital güçlenme' diye bir web sitesi açar ve orada, derdi olan herkesin derdini paylaştığı bir platform kurar; zamanla üyesi milyonları geçer; çünkü anlar ki dertsiz kimse yoktur; herkesin ruhundan o kadar anlar olmuştur ki; ve bu yeteneği ona eşyalarla konuşurken kazandırılmıştır. Hiçkimse, eşyalarla olan iletişimin, insanlarla olan iletişime yol açabileceğini inanamaz ; ama olay aslında sadece 'içsel empati ve sempati'yi öğrenebilmektir ve en savunmasız olan eşyalardan bu öğrenilince, ondan daha savunmasız kimse-hiçbişey olmadığı için, bu duygusal bağlantı onun her şeyle her insanla bağlantıda olabilmesini sağlamıştır. dijital güçlenme sitesinde milyonları geçen insanın ruhunu tamir ettikten sonra bizim velet artık basının ve dünyanın çok dikkatini çekmektedir; öyle bir an gelmiştir ki, sadece onun fotoğrafını görmeleri bile insanlara şifasal etkiler yapmaktadır. yıllarca insanlar ona ilginç adlar takarlar; kimi şifacı der, kimi büyücü der, kimi özel insan der, kimi empatik der.... ama o sırrını hep saklar ve yaşlandığında, torununa bu hikayeyi anlatır ve onun, dedesinin ölümünün ardından bu hikayeyi kitaplaştırmasını ister. işte hikaye böyle, ben onun torunuyum, yani bizim küçük veletin. bu yetenek bende de olabilir mi diye bekledim, eşyalara konuşup durdum ama cevap alamadım, sanırım bu sadece dedeme özel bir yetenekti, ama sonra anladım ki, her canlı cansız varlıkla iletişim kurabilmek için böyle sihirli bir yeteneğe sahip olmak gerekli değil. işin sırrı bu sihirsel yetenek değil, işin sırrı; 'anlamak' ve 'empatik olarak yaklaşmak' ; sihir bu iki kelimede ; ona ulaşılan sihirli yollarda değil, herkes farklı yollardan ulaşabilir.
bitti :-)
----
işte böyle bir hikaye çıktı, zenginleştirilerek harika fantastik filmler yapılabilir veya animasyon filmler....
sihirli, daha doğrusu 'anlayış'lı günler, yıllar....
sevgiyle...
Blogun belli bir konusu yok... Önceden, çeşitli blog denemelerim olmuştu, ama çoğunu sildim, bıraktım... Bu sefer kalıcı olsun istiyorum. Umarım, dilerim, bu blog hep pozitif sinerjili, pozitif frekanslı, ... ve katkı verici de olur... devamı için tıklayınız: http://feridepinarzeybek.blogspot.com.tr/2014/05/blogun-konusu.html
16 Ağustos 2014 Cumartesi
doğadaki şekiller
doğada binbir şekil var ama bazı bilim adamlarının bu şekilleri incelemeye aldığını ve bazı paralellikler benzerlikler bulup onları anlamlandırmaya çalıştıklarını okumuştum ya da izlemiştim ya da buna benzer bi bilgiydi.
burada bahsedeceğim; dikkatimi çeken bazı şekiller.
öncelikle; güneşin, dünyanın, ayın şekilleri küremsi, yuvarlakımsı. o yüzden önceliğim bu şekil olacak :
hadi benzer şekillere bir bakalım:
meyvelerin çoğu yuvarlakımsı, küremsi : elma-armutun bazıları, kiraz-vişne, şeftali, erik, karpuz-kavun, üzüm, portakal-greyfurt, incir, daha bulunabilir...
sebzelerden de yuvarlakımsı, küremsi olanlar: patates, domates, soğan, turp, daha bulunabilir (meyvelerde daha çok yuvarlakımsı var)
bir de insana bakalım: yüz-kafa , popo , göbek, kadınların göğüsleri, el-ayak parmaklarımızın uçları yuvarlakımsı köşeli değil, diz kapaklarımız yuvarlakımsı ; iç organlardan da bulunabilir.
kabuklu yemişlerden; fındık ve ceviz yuvarlakımsı
----
bi de uzunlamasına şekiller var doğada;
ağaçlar uzunlamasına genelde. insanın burnu, erkeklik organı, parmaklar uzunlamasına.
meyvelerden; muz uzunlamasına. sebzelerden kabak, salatalık, havuç, biber uzunlamasına
kabuklu yemişlerden; fıstık-badem-çan fıstığı-çekirdekler uzunlamasına.
-----
dişi daha yuvarlak hatlı olduğu için; yukarıdaki yuvarlakımsıları dişi, uzunlamasına olanları da erkeksi ilan ediyorum :-)
elbette yuvarlak uzuvlar erkekte de var , burun parmaklar da kadınlarda da var.
ama yine de meyve-sebzelerin ve uzuvlarımızın da cinsiyeti olabilir diye düşündüm.
-----
tabii doğada binbir şekil var, şimdilik yuvarlakımsılarla uzunlamasılar dikkatimi çekti, daha sonra başka şekillere de değinirim; onlara cinsiyet benzetmesi yapmayabilirim tabii ki. ama yine de dünyanın şeklinden dolayı, yuvarlakımsı küre gibi şekillerde daha bi anlam yüklü gibi geliyor. yoruma açık hepsi. bu blogu okuyan olursa , yorum eklesin ne gibi şekiller bulduğu ile ilgili ; interaktif blog olsaydı keşke :( daha zenginleşirdi. blogun görüntülenme sayısı var baya, peki niye yorum yok o zaman. yorum bölümü etkin ama kitlesini genişletip google+ kullanıcıları yorum yapabilir diye genişleteceğim birazdan, ondan olabilir. lütfen bu blog yazısını okuyanlar, şekillerle ilgili bu konuda araştırma biliyorlarsa veya yorumları olursa yorum eklesinler. bu konudan bişiler keşfedilebilir gibi geldi, araştırmaya açık.
neyse, uzattım gene.
iyi geceler.
burada bahsedeceğim; dikkatimi çeken bazı şekiller.
öncelikle; güneşin, dünyanın, ayın şekilleri küremsi, yuvarlakımsı. o yüzden önceliğim bu şekil olacak :
hadi benzer şekillere bir bakalım:
meyvelerin çoğu yuvarlakımsı, küremsi : elma-armutun bazıları, kiraz-vişne, şeftali, erik, karpuz-kavun, üzüm, portakal-greyfurt, incir, daha bulunabilir...
sebzelerden de yuvarlakımsı, küremsi olanlar: patates, domates, soğan, turp, daha bulunabilir (meyvelerde daha çok yuvarlakımsı var)
bir de insana bakalım: yüz-kafa , popo , göbek, kadınların göğüsleri, el-ayak parmaklarımızın uçları yuvarlakımsı köşeli değil, diz kapaklarımız yuvarlakımsı ; iç organlardan da bulunabilir.
kabuklu yemişlerden; fındık ve ceviz yuvarlakımsı
----
bi de uzunlamasına şekiller var doğada;
ağaçlar uzunlamasına genelde. insanın burnu, erkeklik organı, parmaklar uzunlamasına.
meyvelerden; muz uzunlamasına. sebzelerden kabak, salatalık, havuç, biber uzunlamasına
kabuklu yemişlerden; fıstık-badem-çan fıstığı-çekirdekler uzunlamasına.
-----
dişi daha yuvarlak hatlı olduğu için; yukarıdaki yuvarlakımsıları dişi, uzunlamasına olanları da erkeksi ilan ediyorum :-)
elbette yuvarlak uzuvlar erkekte de var , burun parmaklar da kadınlarda da var.
ama yine de meyve-sebzelerin ve uzuvlarımızın da cinsiyeti olabilir diye düşündüm.
-----
tabii doğada binbir şekil var, şimdilik yuvarlakımsılarla uzunlamasılar dikkatimi çekti, daha sonra başka şekillere de değinirim; onlara cinsiyet benzetmesi yapmayabilirim tabii ki. ama yine de dünyanın şeklinden dolayı, yuvarlakımsı küre gibi şekillerde daha bi anlam yüklü gibi geliyor. yoruma açık hepsi. bu blogu okuyan olursa , yorum eklesin ne gibi şekiller bulduğu ile ilgili ; interaktif blog olsaydı keşke :( daha zenginleşirdi. blogun görüntülenme sayısı var baya, peki niye yorum yok o zaman. yorum bölümü etkin ama kitlesini genişletip google+ kullanıcıları yorum yapabilir diye genişleteceğim birazdan, ondan olabilir. lütfen bu blog yazısını okuyanlar, şekillerle ilgili bu konuda araştırma biliyorlarsa veya yorumları olursa yorum eklesinler. bu konudan bişiler keşfedilebilir gibi geldi, araştırmaya açık.
neyse, uzattım gene.
iyi geceler.
15 Ağustos 2014 Cuma
kazananların taktikleri
kazananlar deriz , bi kere kazanan neye kime göre kazanan?
şans oyunundan para kazanan biri o parayla satın aldığı arabayla kaza yaparsa ve başına işler açarsa bu kazanmak mıdır ? ya da üniversitede istediği yeri kazanan genç o bölümde okurken rahatsızlanırsa ve hayatı istemediği şekilde ilerlerse kazanmış mıdır hala? aşkta kazandığını düşünen genç sevgilisine kavuştuktan sonra şanssızlıklarla karşılaşırsa ve talihsizlik peşine bırakmazsa hala aşkta kazandım diyebilir mi?
bu gibi örnekler çoğaltılabilir ; o yüzden, hayattaki görünen sözde kazanmalara değinmeyeceğim çünkü kısa vadede ya da orta vadede kazandığını düşünenler çok fena çuvallayabildikleri gibi, hep kaybettiklerini düşünenleri büyük ve harika sürprizler bekliyor olabilir....
burada bahsedeceğim kazanma, sanki bir oyunda, maçta kazanma gibi kazanmalar için ; ya da bir hedef koyup onu başarmak istediğimizde o hedefe ulaşabilmek o hedefi başarabilmek gibi kazanımlar için. yoksa hayatta kazananlar dediklerimizin gerçekten kazanmakta olup olmadıkları, tamamen göreceli ve zamana ve bakış açısına göre değişken de olabilir.
yaşamdaki deneyimlerim, gözlemlerim ; hayatımdan ve başkalarının hayatlarından çıkarımlarım ; aldığım okuduğum öğrendiğim ve verdiğim tavsiyeler neticesinde olan bazı notlar ; geliştirilebilir, düzeltilebilir, güncellenebilir her zaman elbette ; bu yaşamda ne durağandır ki? ne değişmezdir ki? dedikleri gibi, aynı derede bir daha yıkanılmaz ki....
uzun lafın kısası; gelsin taktikler:
* kayıplarına kaybettiklerine odaklanma; odaklanırsan büyürler engele dönüşürler ; onları küçümse küçült ve o kayıplardan öğrendiğin deneyimleri büyült ; her kaybedişte çok değerli deneyimler dersler gizli ve onları madenden ancak yaşayan deneyimleyen çıkarabilir. kaybedişler olmasaydı dünyada hiçbir şey keşfedilemezdi. derler ya hatalar yoktur dersler vardır ; ben de diyorum : hatalar yoktur , sonuçlar vardır, nedenler vardır ; hataya neden olan şeyler keşfedilince ve onun yol açtığı sonuçların aslında sorun değil fırsat olduğu anlaşılınca ; eşsiz deneyime dönüşür hata ve sonuçları bataklıklara değil, zirvelere yol açar. zaten, her kaybedişte veya hatada veya kayıpta, keşfedilmeyi bekleyen evrenden harika bir hediye de gizlidir. o yüzden kaybetmeye inanmam. kaybettiğinize inandığınız anda yenilirsiniz. ve sizi yendiğinizi sananlar da kaybettiğinize inanmanızı isterler. kayıp değil, zafere giden atlama taşında olduğunuzu fark edip yenilmediğinize inandığınızda; hazine de kendini gösterir.
* inanç demişken, onun büyülü devasa gücünden bahsetmiştim eski bir blog yazımda. inanç deyince, sadece dinsel veya spiritüel inançlar değil kastettiğim. burada behsettiğim ; neye inanırsan o. güçlü olduğuna inanırsan güçlüsün , yetenekli olduğuna inanırsan yetenekli. bildiğine inanırsan bilirsin. bazılarında inancın gücü daha etkili olabilir; özellikle kendine inanan ve güvenenlerde elbette inandıkları daha da güçlü olacaktır. o yüzden, inanmaya kendine inanmaktan başlamakta fayda var.
* kazananlar, başkalarının onlar için ne düşündüğüne öncelik vermeyenlerdir. yani hareketleri, aksiyonları, eylemleri, davranışları ; öncelikle içsel'dir. elbette onlar da politik olmayı bilirler, yani ; sadece kendi istediğini yapayım derken yanlış imaja yol açmamayı da, aksiyonlarında nasıl algılanabileceklerini de hesaba katmayı bilirler ; yoksa özgürlük veya içsellik, fiyaskoya yol açabilir ; çünkü adada yaşamıyoruz ve sosyal varlıklarız.
* kazananlar ; ekip işinin gücünü bilirler. eksikliklerini, ekip takım çalışmasıyla kapattıkları gibi ; artılarını da ekip ile pekiştirebilirler. ancak ne zaman ekip çalışması ne zaman bireysel çalışmada olmaları gerektiğini de iyi bilirler ; ikisini karıştırmazlar.
* kazananlar ; fazla tevazu, fazla alttan almak gafletinde bulunmazlar. gayet özgüvenli oldukları gibi, iltifatı hediyeyi geri çevirmezler. böbürlü kaprisli görünürüm, ayıp olur, vb. gibi cümleler kurmazlar içlerinden ; evet; güzelim, akıllıyım, bilgiliyim, süperim derler hep kendilerine. dik dururlar, dik yürürler ; star edasında oldukları gibi, hafif şımarık da olabilirler ; erkek olanları aslan gibi dişi olanları kaplan gibidir.
* kazananlar av olmaz, avlanırlar.
* kazananlar, hedef koyar ve ona ulaşmak için zekalarına yeteneklerine güvendikleri gibi ; etkin de çalışırlar. aptalca çalışmazlar ; akıllıca çalışırlar: kısa zamanda çok iş yaparak, gereksiz şeylerle vakit kaybetmeyerek, ekipten ne zaman ve nasıl yararlanacağını bilerek, sağlıklı verimli molalar vererek. çok çalışmak değil ; etkin verimli çalışmak anahtardır. bazen çok da çalışılır ama etkinlik ve verimlilik bırakılmadan.
* kazananlar ; hedefe giden yoldaki küçük başarısızlıklara engellere takılmazlar ; hemen manevra alırlar , onun üstesinden gelirler ; daha da güçlenerek ilerlerler. örneğin futbolda ilk yarıda gol yerken, ikinci yarıda goller atarlar ; baskette, çok gerilerdeyken şahlanırlar ; teniste, ilk maçı vermişse diğer maçları alırlar ; örnekler çoğaltılabilir. hedefleri ; hedefe giden yol boyunca da kayıp vermemektir veya gol yememektir , ama bir gerileme olmuşsa, anında üstesinden gelirler demek istediğim.
* kazananlar ; konuşmayı da dinlemeyi de iyi bilir iyi yapar. dinlerken neyi alması gerektiğini bilerek akıllı sorular sorar , konuşurken de sorulara akıllı yanıtlar verir.
* kazananlar ; cin gibidir, uyanıktır, oltaya gelmez. kendini iyi korur. savunması güçlüdür.
* kazananlar ; kendine rakip almaz çoğu zaman. örneğin hedef sınavı başarmaksa, diğer sınava gireceklere odaklanmaz. hedef, koşuda rekorsa, diğer koşanlara bakmaz, rekoruna bakar. kendiyle yarışır, başkalarıyla değil.
* kazananlar ; kalabalığı dinlemez her zaman. kalabalıkta olsa da, ihtiyacı olanı alır duyduklarından. ne her duyduğuna inanır, ne her okuduğuna. iç sesine öncelik verir. seslerde kaybolmaz.
* kazananlar liderlerdir ; ama her liderin liderlerin de liderleri vardır. kimden neyi alacaklarını bilirler , tek kahramanları olmayabilir ; çünkü her kahramandan neyi alacaklarını bilirler. kendi eşsiz yemeklerini veya bestelerini veya yapıtlarını oluştururken, malzemesine hem kendi özgünlüklerinden koyarlar, hem de çevreden etraftan eskiden yeniden başkalarından aldıklarını koyarak yapıtlarını şaheserleştirirler.
* kazananlar ; kendilerini iyi tanırlar. eksilerini artılarını iyi bilirler. noksanlıklarını nasıl kapatabileceklerini veya geliştirip düzeltebileceklerini bildikleri gibi, artılarını da nasıl üste çıkarabileceklerini bilirler.
* kazananlar; iyi gözlemcidir. ve ne zaman gözlem yapmak, ne zaman gözlem yapmamak gerektiğini bilirler. oynarken de gözlemci, gözlemciyken de oyuncu olabilirler.
* kazananlar , onlara zarar verebilecek kişileri iyi tanırlar ve önlem alırlar. eğer tuzağa düşmüşlerse insan tanıma konusunda; bunu da deneyim haznelerine ekleyip ileri fiyaskoları önlerler.
* kazananlar ; yolun tümüne bakarlar ; haritanın hepsine bakarlar ; büyük plana bakarlar ; sonra küçük küçük adımlar atarlar. kat edilecek yolun çok olmasından paralize olmak yerine, küçük adımlarla kazanılan küçük zaferlerle ulaşılacak büyük zafere doğru ilerlerler ve bu küçük zaferlerden mutluluk duyarlar. böylece uzun yolculuklar, yarışlar zevkli hale gelir.
devam edecek, güncellenecek, ...
şans oyunundan para kazanan biri o parayla satın aldığı arabayla kaza yaparsa ve başına işler açarsa bu kazanmak mıdır ? ya da üniversitede istediği yeri kazanan genç o bölümde okurken rahatsızlanırsa ve hayatı istemediği şekilde ilerlerse kazanmış mıdır hala? aşkta kazandığını düşünen genç sevgilisine kavuştuktan sonra şanssızlıklarla karşılaşırsa ve talihsizlik peşine bırakmazsa hala aşkta kazandım diyebilir mi?
bu gibi örnekler çoğaltılabilir ; o yüzden, hayattaki görünen sözde kazanmalara değinmeyeceğim çünkü kısa vadede ya da orta vadede kazandığını düşünenler çok fena çuvallayabildikleri gibi, hep kaybettiklerini düşünenleri büyük ve harika sürprizler bekliyor olabilir....
burada bahsedeceğim kazanma, sanki bir oyunda, maçta kazanma gibi kazanmalar için ; ya da bir hedef koyup onu başarmak istediğimizde o hedefe ulaşabilmek o hedefi başarabilmek gibi kazanımlar için. yoksa hayatta kazananlar dediklerimizin gerçekten kazanmakta olup olmadıkları, tamamen göreceli ve zamana ve bakış açısına göre değişken de olabilir.
yaşamdaki deneyimlerim, gözlemlerim ; hayatımdan ve başkalarının hayatlarından çıkarımlarım ; aldığım okuduğum öğrendiğim ve verdiğim tavsiyeler neticesinde olan bazı notlar ; geliştirilebilir, düzeltilebilir, güncellenebilir her zaman elbette ; bu yaşamda ne durağandır ki? ne değişmezdir ki? dedikleri gibi, aynı derede bir daha yıkanılmaz ki....
uzun lafın kısası; gelsin taktikler:
* kayıplarına kaybettiklerine odaklanma; odaklanırsan büyürler engele dönüşürler ; onları küçümse küçült ve o kayıplardan öğrendiğin deneyimleri büyült ; her kaybedişte çok değerli deneyimler dersler gizli ve onları madenden ancak yaşayan deneyimleyen çıkarabilir. kaybedişler olmasaydı dünyada hiçbir şey keşfedilemezdi. derler ya hatalar yoktur dersler vardır ; ben de diyorum : hatalar yoktur , sonuçlar vardır, nedenler vardır ; hataya neden olan şeyler keşfedilince ve onun yol açtığı sonuçların aslında sorun değil fırsat olduğu anlaşılınca ; eşsiz deneyime dönüşür hata ve sonuçları bataklıklara değil, zirvelere yol açar. zaten, her kaybedişte veya hatada veya kayıpta, keşfedilmeyi bekleyen evrenden harika bir hediye de gizlidir. o yüzden kaybetmeye inanmam. kaybettiğinize inandığınız anda yenilirsiniz. ve sizi yendiğinizi sananlar da kaybettiğinize inanmanızı isterler. kayıp değil, zafere giden atlama taşında olduğunuzu fark edip yenilmediğinize inandığınızda; hazine de kendini gösterir.
* inanç demişken, onun büyülü devasa gücünden bahsetmiştim eski bir blog yazımda. inanç deyince, sadece dinsel veya spiritüel inançlar değil kastettiğim. burada behsettiğim ; neye inanırsan o. güçlü olduğuna inanırsan güçlüsün , yetenekli olduğuna inanırsan yetenekli. bildiğine inanırsan bilirsin. bazılarında inancın gücü daha etkili olabilir; özellikle kendine inanan ve güvenenlerde elbette inandıkları daha da güçlü olacaktır. o yüzden, inanmaya kendine inanmaktan başlamakta fayda var.
* kazananlar, başkalarının onlar için ne düşündüğüne öncelik vermeyenlerdir. yani hareketleri, aksiyonları, eylemleri, davranışları ; öncelikle içsel'dir. elbette onlar da politik olmayı bilirler, yani ; sadece kendi istediğini yapayım derken yanlış imaja yol açmamayı da, aksiyonlarında nasıl algılanabileceklerini de hesaba katmayı bilirler ; yoksa özgürlük veya içsellik, fiyaskoya yol açabilir ; çünkü adada yaşamıyoruz ve sosyal varlıklarız.
* kazananlar ; ekip işinin gücünü bilirler. eksikliklerini, ekip takım çalışmasıyla kapattıkları gibi ; artılarını da ekip ile pekiştirebilirler. ancak ne zaman ekip çalışması ne zaman bireysel çalışmada olmaları gerektiğini de iyi bilirler ; ikisini karıştırmazlar.
* kazananlar ; fazla tevazu, fazla alttan almak gafletinde bulunmazlar. gayet özgüvenli oldukları gibi, iltifatı hediyeyi geri çevirmezler. böbürlü kaprisli görünürüm, ayıp olur, vb. gibi cümleler kurmazlar içlerinden ; evet; güzelim, akıllıyım, bilgiliyim, süperim derler hep kendilerine. dik dururlar, dik yürürler ; star edasında oldukları gibi, hafif şımarık da olabilirler ; erkek olanları aslan gibi dişi olanları kaplan gibidir.
* kazananlar av olmaz, avlanırlar.
* kazananlar, hedef koyar ve ona ulaşmak için zekalarına yeteneklerine güvendikleri gibi ; etkin de çalışırlar. aptalca çalışmazlar ; akıllıca çalışırlar: kısa zamanda çok iş yaparak, gereksiz şeylerle vakit kaybetmeyerek, ekipten ne zaman ve nasıl yararlanacağını bilerek, sağlıklı verimli molalar vererek. çok çalışmak değil ; etkin verimli çalışmak anahtardır. bazen çok da çalışılır ama etkinlik ve verimlilik bırakılmadan.
* kazananlar ; hedefe giden yoldaki küçük başarısızlıklara engellere takılmazlar ; hemen manevra alırlar , onun üstesinden gelirler ; daha da güçlenerek ilerlerler. örneğin futbolda ilk yarıda gol yerken, ikinci yarıda goller atarlar ; baskette, çok gerilerdeyken şahlanırlar ; teniste, ilk maçı vermişse diğer maçları alırlar ; örnekler çoğaltılabilir. hedefleri ; hedefe giden yol boyunca da kayıp vermemektir veya gol yememektir , ama bir gerileme olmuşsa, anında üstesinden gelirler demek istediğim.
* kazananlar ; konuşmayı da dinlemeyi de iyi bilir iyi yapar. dinlerken neyi alması gerektiğini bilerek akıllı sorular sorar , konuşurken de sorulara akıllı yanıtlar verir.
* kazananlar ; cin gibidir, uyanıktır, oltaya gelmez. kendini iyi korur. savunması güçlüdür.
* kazananlar ; kendine rakip almaz çoğu zaman. örneğin hedef sınavı başarmaksa, diğer sınava gireceklere odaklanmaz. hedef, koşuda rekorsa, diğer koşanlara bakmaz, rekoruna bakar. kendiyle yarışır, başkalarıyla değil.
* kazananlar ; kalabalığı dinlemez her zaman. kalabalıkta olsa da, ihtiyacı olanı alır duyduklarından. ne her duyduğuna inanır, ne her okuduğuna. iç sesine öncelik verir. seslerde kaybolmaz.
* kazananlar liderlerdir ; ama her liderin liderlerin de liderleri vardır. kimden neyi alacaklarını bilirler , tek kahramanları olmayabilir ; çünkü her kahramandan neyi alacaklarını bilirler. kendi eşsiz yemeklerini veya bestelerini veya yapıtlarını oluştururken, malzemesine hem kendi özgünlüklerinden koyarlar, hem de çevreden etraftan eskiden yeniden başkalarından aldıklarını koyarak yapıtlarını şaheserleştirirler.
* kazananlar ; kendilerini iyi tanırlar. eksilerini artılarını iyi bilirler. noksanlıklarını nasıl kapatabileceklerini veya geliştirip düzeltebileceklerini bildikleri gibi, artılarını da nasıl üste çıkarabileceklerini bilirler.
* kazananlar; iyi gözlemcidir. ve ne zaman gözlem yapmak, ne zaman gözlem yapmamak gerektiğini bilirler. oynarken de gözlemci, gözlemciyken de oyuncu olabilirler.
* kazananlar , onlara zarar verebilecek kişileri iyi tanırlar ve önlem alırlar. eğer tuzağa düşmüşlerse insan tanıma konusunda; bunu da deneyim haznelerine ekleyip ileri fiyaskoları önlerler.
* kazananlar ; yolun tümüne bakarlar ; haritanın hepsine bakarlar ; büyük plana bakarlar ; sonra küçük küçük adımlar atarlar. kat edilecek yolun çok olmasından paralize olmak yerine, küçük adımlarla kazanılan küçük zaferlerle ulaşılacak büyük zafere doğru ilerlerler ve bu küçük zaferlerden mutluluk duyarlar. böylece uzun yolculuklar, yarışlar zevkli hale gelir.
devam edecek, güncellenecek, ...
ben kimim
bazen güneşim ; bazen ay ; bazen yıldız
bazen dünya'yım ; bazen hiç bilinmeyen keşfedilememiş bir gezegen
bazen sen'im , bazen ben
bazen biz'im bazen siz
bazen o'yum bazense yok'um
bazen çocuk bazen genç
bazen bebek bazen cenin
bazen yaşlı bazen ağır başlı
bazen yetişkin bazen erişkin
bazen herkes, bazen hiçkimse
bazen herşey bazen hiçbirşey
bazen sessiz bazen kimsesiz
bazen olgun ve bilge bazen doyumsuz bir kütle
düşen uçuşan bir yaprağım dalından kopmuş savrulmuş
bazense sapasağlam kökleriyle dimdik bir çınar ağacıyım, dallarıyla da yapraklarıyla da sapasağlam
karıncayım sürüde, arıyım çiçekte, kuşum keşifte
kaplanım avda , aslanım dağda ,
balığım oltaya gelmeyen , kediyim sadece kendini beğenen
nadide bir gelincik ya da baştan çıkarıcı bir zambağım
kaktüsüm dikenleriyle ; gülüm hem acıtan hem seven ya da
dört duvar arasında da özgürüm
karanlıklarda ışığım ; ışıklarda ve yağmurda şemsiye
açılırım kapanırım
ağlarım gülerim
korkar anında güçlenirim
her acıdan büyür , her dertten kanatlanırım , sanmayın küçülürüm
küçükken büyük , büyükken de küçük olabilirim
ağlarken mutlu olup mutluyken ağlayabilirim
bilirim ama ona rağmen bilmiyormuşçasına da heyecanla öğrenirim
kaybolduğumu yok olduğumu sandığınızda ; bilin ki bir kalenin surlarını örmekteyim
gitti sandığınızda ; bilin ki gelmekteyim
kaybetti sandığınızda ; bilin ki zaferlerin haritasını çizmekteyim
duygularını yitirdi sandığınızda ; bilin ki hiç yaşanmamış bir duygunun tarifindeyim
yalnız ve kimsesiz sandığınızda ; bilin ki yalnızlıktaki çok sesliliği keşfetmekteyim
sesi çıkmıyor dediğinizde ; bilin ki en güzel bestemi yapmaktayım
çirkinleşti dediğinizde ; bilin ki gerçek güzelliğin sırrını keşfetmekteyim
sevgisiz kaldı sandığınızda ; bilin ki gerçek sevginin tanımını yapmaktayım
sömürüldü harcandı sandığınızda ; bilin ki verdiklerimin fazlasıyla bana gelmesini beklemekteyim
nefrete kapıldığımı sandığınızda ; bilin ki sadece öfke rüzgarıyla yola çıkabilen bir barış yelkenini üflemekteyim
beni bulamadığınızda ; bilin ki ben de bulunamayanları aramaktayım
beni anladığınızda, ben de sizi anlıyorum
beni suçladığınızda , ben de sizi suçluyorum
bana baktığınızda , ben de size bakıyorum
beni takip ettiğinizde , ben de sizi takip ediyorum
siz önümdeyken ben de sizin önünüzdeyim
siz arkamdayken ben de sizin arkanızdayım
bu kadar açıklamadan sonra bana yine sorarsanız sen kimsin diye,
derim ki, bu yazıda bahsettiklerim, ve daha sonra bahsedeceklerimim , ve kelimelerle tarif edemeyeceklerimim
bazen dünya'yım ; bazen hiç bilinmeyen keşfedilememiş bir gezegen
bazen sen'im , bazen ben
bazen biz'im bazen siz
bazen o'yum bazense yok'um
bazen çocuk bazen genç
bazen bebek bazen cenin
bazen yaşlı bazen ağır başlı
bazen yetişkin bazen erişkin
bazen herkes, bazen hiçkimse
bazen herşey bazen hiçbirşey
bazen sessiz bazen kimsesiz
bazen olgun ve bilge bazen doyumsuz bir kütle
düşen uçuşan bir yaprağım dalından kopmuş savrulmuş
bazense sapasağlam kökleriyle dimdik bir çınar ağacıyım, dallarıyla da yapraklarıyla da sapasağlam
karıncayım sürüde, arıyım çiçekte, kuşum keşifte
kaplanım avda , aslanım dağda ,
balığım oltaya gelmeyen , kediyim sadece kendini beğenen
nadide bir gelincik ya da baştan çıkarıcı bir zambağım
kaktüsüm dikenleriyle ; gülüm hem acıtan hem seven ya da
dört duvar arasında da özgürüm
karanlıklarda ışığım ; ışıklarda ve yağmurda şemsiye
açılırım kapanırım
ağlarım gülerim
korkar anında güçlenirim
her acıdan büyür , her dertten kanatlanırım , sanmayın küçülürüm
küçükken büyük , büyükken de küçük olabilirim
ağlarken mutlu olup mutluyken ağlayabilirim
bilirim ama ona rağmen bilmiyormuşçasına da heyecanla öğrenirim
kaybolduğumu yok olduğumu sandığınızda ; bilin ki bir kalenin surlarını örmekteyim
gitti sandığınızda ; bilin ki gelmekteyim
kaybetti sandığınızda ; bilin ki zaferlerin haritasını çizmekteyim
duygularını yitirdi sandığınızda ; bilin ki hiç yaşanmamış bir duygunun tarifindeyim
yalnız ve kimsesiz sandığınızda ; bilin ki yalnızlıktaki çok sesliliği keşfetmekteyim
sesi çıkmıyor dediğinizde ; bilin ki en güzel bestemi yapmaktayım
çirkinleşti dediğinizde ; bilin ki gerçek güzelliğin sırrını keşfetmekteyim
sevgisiz kaldı sandığınızda ; bilin ki gerçek sevginin tanımını yapmaktayım
sömürüldü harcandı sandığınızda ; bilin ki verdiklerimin fazlasıyla bana gelmesini beklemekteyim
nefrete kapıldığımı sandığınızda ; bilin ki sadece öfke rüzgarıyla yola çıkabilen bir barış yelkenini üflemekteyim
beni bulamadığınızda ; bilin ki ben de bulunamayanları aramaktayım
beni anladığınızda, ben de sizi anlıyorum
beni suçladığınızda , ben de sizi suçluyorum
bana baktığınızda , ben de size bakıyorum
beni takip ettiğinizde , ben de sizi takip ediyorum
siz önümdeyken ben de sizin önünüzdeyim
siz arkamdayken ben de sizin arkanızdayım
bu kadar açıklamadan sonra bana yine sorarsanız sen kimsin diye,
derim ki, bu yazıda bahsettiklerim, ve daha sonra bahsedeceklerimim , ve kelimelerle tarif edemeyeceklerimim
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)