18 Temmuz 2014 Cuma

Orfizm-Mysteria hk.

Geçen haftalarda birgün, Server Tanilli'nin, 'Yüzyılların gerçeği ve mirası - İnsanlık Tarihine Giriş' adlı kitap serisinin 'İlk Çağ' adlı 1.Cilt kitabına göz gezdirirken, Orfizm adlı dinle ilgili bilgi dikkatimi çekti. 'izm'le biten kelimeleri pek sevmem gerçi; çünkü kısıtlayıcı kalıplayıcı bulurum, hep 'izm'ler statik kalıplı düşünmeye yol açtığı için. özgürlüğe bile 'özgürizm' dense neredeyse o bile özgür kalamayacak gibi... geçmişte ve günümüzde 'izm'li görüşler çok ve onlar da tarihi açıklıyor bazen. Bu İlk Çağ kitabındaki bölümü aktarıyorum, çünkü dünyada köleliğin ve eşitsizliğin hüküm sürdüğü, taa ilk çağlarda, Yunanistan'da 'eşitlik' diye bir görüş çıkabilmiş, tabii ortaçağ onları kuma gömmeye çalışsa da. bu; insanlığın bilgeliğinin yüzyıla, teknolojiye, bilgiye bakmadığını; özümüzde tüm doğruların zaten olduğunu ve onları açığa çıkarmak için aslında tüm yetilere sahip olduğumuzu gösteriyor... tabii insanlık, eğitimle ve yanlış düşünüşle de bozuluyor; ki ilkçağı takip eden ortaçağ karanlığında görüyoruz bunu... işte, kitaptan alıntıladığım bölüm (birazcık kesinti yaptım), alıntıdan sonra da yorum yazacağım. :
---

Dinde Gizemcilik

Herkesin katıldığı törenler, dinden, bir yaşam kuralı isteyen ve ölümden sonraki yaşamları için de bir güvence bekleyen müminleri tam anlamıyla doyurmuyordu. Orfizm ve Mysteria'ların başarısını buna bağlamak gerekir. Neydi bunlar? Orfizm, kurucusu olan efsanevi bir kişiden, Orfeus'tan alıyor adını.

Yunan mitolojisinde çok içli bir öyküsü vardır Orfeus'un: Şarkılarıyla bütün doğayı etkiler ve büyülermiş. Karısı Euridike'nin ölümüne dayanamamış, ölüler ülkesi Hades'e gidip onu geri vermelerini istemiş. Acıyıp vermişler gerçi; ancak, onunla beraber yeryüzüne çıkıncaya değin arkasına dönüp Euridike'ye bakmamayı şart koşmuşlar. Ne var ki, bu koşulu yerine getirememiş Orfeus, dayanamayıp bakmış. Bakmış ve sevgilisini de kesin olarak yitirmiş böylece.   

Orfeus'un ve sonra Orfizm'in söylediği şuydu: Ruh ölümsüzdür. Bedende hapsolmuş durumda bulunan ruh, ölümle bundan kurtulacak ve tanrılarca muhakeme edilecektir; büyük mutluluğa ise, bedenden bedene göçerek yaşayacağı birçok yaşamlar süresince, erişecektir. Günahlarından arınarak ve ancak öteki dünyada.

Tanrılarla ilişki kurduklarına inanılan orfik rahipler, büyüsel gizli yöntemlerle insanlığı mutluluğa ulaştırmaya çalışırlardı. Kendinden geçme, coşku ve sonunda tanrı Dionysos'la birleşme, orfik gizemsel törenlerin amacıydı. Çilecilik de bir öğe olarak beliriyordu.

Aslında çilecilik, geniş halk yığınlarının iktisadi ve sosyal koşullar yüzünden çekmekte oldukları çileyi kurumlaştırıyordu. Acı çeken insan yığınları bu dinde, çektikleri acıyı ölümden sonraki mutlulukları için geri sayma, kendilerinin de bir gün mutlu olabileceklerine inanma, dayanışma bilinci edinme, gizemsel törenler sırasında kendilerinden geçerek çektikleri acıları ve yoksulluğu unutma yoluyla, dünyadaki yaşamlarında en büyük avuncu bulmaya çalışıyorlardı. Özellikle köleler, ruhlarının, efendilerine ait bulunan ve bu yüzden bir ömür boyu acı çeken bedenlerinden çıkıp rahat edeceği ve özgürleşeceği anı sabırsızlıkla beklemişlerdir.

Orfizm, soyluların dünya görüşünü temsil eden mitolojiye karşı, köylülerin ve kölelerin dünya anlayışını temsil etmektedir. Bundan dolayıdır ki, orfik dinin mitolojiye taban tabana zıt öğeleri vardır. Örneğin, mitolojiye göre, ölümden sonraki yaşam, dünyadaki yaşamın bir süregelişidir; Orfizmdeyse, dünyada çile çekilir ve ancak dünyada ölümden sonra mutlu bir yaşama erişilir. Mitolojide ölümden sonraki yaşam bedenlidir; Orfizmdeyse, beden dünyada kalır ve yalnız ruh öbür dünyada yaşamayı sürdürür. Mitolojide güçsüzlükten güçlülüğe doğru ve en üstte en güçlülerin bulunduğu bir sıra düzeni vardır; Orfizmdeyse tüm insanlar birbirine eşittir. 

Orfik dinde, sonradan Hristiyanlığın alıp geliştireceği, ruhun öbür dünyadan düşerek bedendeki varlığı meydana getirmesi gibi temel dinsel öğeler de bulunmaktadır.

Orfizm, İsa'dan önce 8.yüzyılda oluşmuştur.

Sır anlamına gelen Mysteria, eski Yunanlıların hemen bütün dinsel yaşamlarını adlandırır aslında.

Mysteria'larda sözkonusu olan, insanı tanrısal yetkinliğe yaklaştırmaktadır; ta ki insan, tanrıların yapıldıkları doğaüstü tözü kendinde sindirebilsin ya da tanrısal sonsuzlukla kaynaşıp bunun içinde yok olabilsin. Bu eğilimin çağımızdaki adı, mistizm'dir; yani ruhun insanlığı aşıp tam anlamıyla tanrılığa yükselmesidir.

---

yazının devamı vardı ama bu kadarını ekledim. inanmadığım yer çok, neredeyse hepsi diyeceğim inanmadığım yerler; ancak, 'tüm insanların eşit' olduğu düşüncesinin, taa İsa'dan önce 8. yüzyılda bile ortaya çıkabilmesi (dini unsurlu olsa da) , insanlığın eşitlik kavramını ta o zaman bile dile getirebildiğini gösteriyor. Tabii, eğer bu bilgi uyduruk değilse, çünkü tarih de çok saptırılmış çok uyduruk şeyler eklenmiş; taa İsa'dan önce 8. yüzyıldaki bilginin kalması da pek inandırıcı değil. Ama yine de bir olasılık olarak paylaşıyorum, İlk Çağ ile ilgili bölümde hep savaş kölelik varken eşitlik kavramının ilk izleri buydu galiba, ve Yunanistan'dan çıkmış. Yıllar sonra onca savaştan soykırımdan sonra, Eşitliğin önemini anladı insan, ama taa ilk çağlarda eşitlik üzerine kurulsaydı dünya (dini görüş olarak demiyorum, sosyal ekonomik düzen olarak diyorum), şimdi çok daha barış dolu olabilirdi dünya. Ama nasıl kişisel hayatlarımızda, geçmişte yapılan hatalara bile bakıp, "... iyi ki olmuş onun sayesinde şu oldu..." diye baktığımıza göre, dünya tarihine de, "bu kadar savaş acı olmasaydı geçmişte, belki şu anda eşitliğin barışın değerini bilemeyecektik..." gibi yorumlar yapsak daha yapıcı olur gibi. Sadece, savaş kölelik dolu ilkçağ kitabında, eşitlik'li bu yazıyı görünce (katılmadığım yerler de olsa) paylaşmak gerek diye düşündüm, bilginin kesinliği kanıtlı olmasa da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder