14 Ekim 2018 Pazar

Şu sıralar spor takip ediyorum daha doğrusu evlendiğimden beri... çocuklarım da seviyor. Bugün Voleybol Bisiklet ve Futbol günü. Dün 🎾 tenisti ve tüm hafta...  Akşam milli maç 🇹🇷 Var. Başarılar Türkiye’m
Ben : Feride Pınar Bekolo

 (fpinar.com)

25 Haziran 2018 Pazartesi

Feride Pınar'dan:

Yaşamın ve Ölümün anlamını düşündü PeterPan
Çabalamak
Elinden gelenin en iyisini yapmak
Ve sonra bayrağı gelene vermek
Tüm bu süreçte de ne deneyimlersen deneyimle ondan hoşnut olmak
Ancak unutmamak; zaman ileri de akaaaarrr, geri de....
Yanındaki sümbüle anlattı, lale dinledi ve yanıt verdi:
Her yıl kelebekten daha uzun yaşıyorum.
Kelebekse:
tırtıl da benim.
derken,
lale de, soğanı biliyorum dedi.
Domatezin kökü konuştu: hiçbiriniz kırmızı değilsiniz!

16 Ocak 2018 Salı

DRaft

Hello MY NAME is :

DRaft , I am a DReamer and a DoctoR comes AFTer you

withhh yyyy lots offf LOVES,

<3

🔺🔻

💙

13 Eylül 2017 Çarşamba

hayal kırıklığı ne demek?


kendi öz kızına karşı egosunu yenememek
kıskandığı için çiçeği öldürmek
can almak
küçük hesaplara yenik düşmek
aldatmak , aldatılmak
büyü yapmak, kendine döneceğini bile bile
nefret kin kıskançlık

başkalarının haklarını çiğnemek

saygısızlık
...
sömürü cinayet tecavüz

...


kibir
sevgisizlik, ilgisizlik
iradesizlik
....

ve insan hayal kırıklığımın sebebi



yıl 2017 ve insan hala büyüyemedi

Kuruluş Ayarlarına dönmek

Sinan Meydan'ın kaleminden:
1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek
Sinan Meydan
İNKILAP KİTABEVİ
TÜRKİYE NASIL KURTULDU, NASIL BATIRILDI,
YENİDEN NASIL KURTULUR?
Kurucu Aklı Anlamak ve Kuruluş Ayarlarına Dönmek
“Kuruluş Ayarlarına Dönmek”, kurucu tecrübeden, Atatürk’ün bağımsızlık ve uygarlık savaşından ilham alarak geleceğe dönmektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde “kuruluş ayarlarına dönüşü” zorunlu kılacak şey, temel kurucu ayarların bozulmasıdır:
1. Eğer ülke yeniden tam bağımsızlığını kaybetmişse,
2. Eğer millet, egemenliğini yeniden birilerine kaptırmışsa,
3. Eğer aklın, bilimin ve çağdaş uygarlığın yerini yeniden hurafeler, boş inançlar ve bağnazlık almışsa,
4. Eğer “Yurtta barış dünyada barış” idealinden vazgeçilmişse, kuruluş ayarları bozulmuş demektir.
Maalesef Atatürk’ün ölümünden sonra bu dört temel kurucu ayar bozulmaya başlamış, bozulma 65-70 yıl devam etmiştir. Son 15 yılda ise bozulma tamamlanmıştır. Çok daha önemlisi, bugün karşıdevrim, Türkiye Cumhuriyeti’ni bambaşka bir yapıya dönüştürmek için kendi kuruluş ayarlarını yapmaktadır.
“Yalnızca ufku görmek yetmez, ufkun ötesini de görmek gerekir,” diyen Atatürk, ufkun ötesini görerek, gelecekte bir gün “kuruluş ayarlarına dönmek” gerekebileceğini düşünmüştü. Gelecekte Türkiye Cumhuriyeti’ni, ne zaman, nasıl ve kimin kuruluş ayarlarına döndürmesi gerekeceğini ise, 1927’de söylediği Nutuk’un sonundaki “Gençliğe Hitabe”de açıkça dile getirmişti. Bu anlamda “Gençliğe Hitabe”, kuruluş ayarlarına dönüş şifresidir.
Bugün hâlâ kurtuluş için, Atatürk’ün, “emperyalizme, sömürüye karşı tam bağımsızlık; bağnazlığa, geri kalmışlığa karşı akılla, bilimle uygarlık; savaşa karşı yurtta barış, dünyada barış” formülünden daha gerçekçi bir çözüm yoktur.
“Görevim bitmemiştir, bitmeyecektir. Ben toprak olduktan sonra da devam edecektir.”
Atatürk, 21 Ekim 1925.

25 Temmuz 2017 Salı

yansımanın tılsımı

yansıma, gerçek kadar etkilidir
bir portakal dünyanın şeklini yansıtır, güneşin rengindedir..
bir üzüm tanesi de
ve sen, evrenin bir yansımasısın, kimbilir hangi gerçekliğin... 

ne olduğunu tam olarak bilmen o kadar da önemli değil. 
önemli ve değerli olduğunu bil yeter 
çünkü aynı bir üzüm tanesinin bir cana can katması gibi 
varlığın da evrende önemli 

çürüme sakın, bozulma! 
olgunlaş ve tam tadına var
ve koparılma vaktin geldiğinde,
arkandan çok daha fazlası gelsin 
gittiğin yerse, sana teşekkür etsin.

21 Temmuz 2017 Cuma

ağır yükler

NİYE BEN? DIYEN HERKES İÇİN.. Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı.Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı. Tırmanacakları yere vardıklarında,neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini takti, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslebilecegi bir oyuk buldu.. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kisi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu.Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Tanrı'ya dua edebilirdi yalnızca. Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. "Allahım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildigin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et." Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler.İçlerinden biri "Aranızda lens kaybeden var mi?" diye bağırdı. Brenda'nın sonradan ögrendigine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavasça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmisti. Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa bunları yazacaktı: "Tanrım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum.Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar agır. Ama istedigin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım..." "BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM" demeyin....

sihirli bir değneğim var....

bir sihirli değneğim olsa... mümkün olur mu değiştirmem birşeyleri dindirmem gözyaşlarını artımam kahkahaları gülüşleri sevgileri tebessümleri kaygıları yok etmem acıları çiçeklere dönüştürmem korkuları cesarete umutları yeşertmem kalpleri birleştirmem müjdeleri vermem sorulara cevap bulmam arananları bulmam bulmacaları çözmem rüyaları gerçekleştirmem kiri temizlemem kötüyü dönüştürmem hastalığı iyileştirmem kuru dalları yeşertmem soğuk elleri ısıtmam donmuş damarları açmam duran kalpleri attırmam savaşı durdurmam akan kana son vermem sessizliğe melodi olmam kuru toprağa çiçek olmam ağaç olmam meyve olmam anlamı bulmam anlamsızlıkta çareyi bulmam çözümsüzlükte sihirli bir değneğim olsa dünya daha güzel dönerdi o zaman her dönüşü sevgi olurdu barış olurdu mutluluk olurdu sihirli değneğim yok bunun yerine dualarım var hayallerim inancım umutlarım uğraşmam çabam didinmem koşmam yürümem tırmanmam eğilmem bükülmem yorulmam ağlamam yıkılmam bozulmam kırılmam toparlanıp ayağa kalkmam yine koşmam daha hızlı daha mutlu koşmam bunun yerine yüreğim var hep çarpan hızlı ve beynim hep arayışta hep düşünen ruhum var sonsuzlukta hep kucaklayan sevgiyi bütünü sihirli değneğim var bunlar sihirli değneklerim sihirli değneğiniz var sizin de bizim de onların da hepimizin herkesin sadece iste iste çözüm olmak iste ışık olmak iste karanlığa umud olmak iste yıldız olmak iste gecede güneş olmak gündüze su olmak çölde sihirli değneğimiz var var... pinar 14-15 Kasım 2009

ne fark eder?

ne fark eder "ne fark eder" ha dağ başında açan güz çiçeğiyim ha zambak ya da sarı lale ya da kirli bir fare ha dağdaki genç çoban ne fark eder metropoldeki işkolik olmuşum ya da berduş bir alkolik ha ellerim nasırlı çiftçiyim ha afrikadaki aç çocuk ha anneyim beş çocuklu ya da doktorum nöbette ne fark eder 10 tane diplomam var ya da 5 dil bilirim güzel kısa uzun sıska çirkin itici çekici ya da siyah beyaz sarı zenci ha çindeyim ha mozambik ya da isviçre göl kenarında balıkçıyım ya da tüm gün dikiş diken bir terzi ya tüm gördüğüm bütün gün yanımdaki şişman iş arkadaşım ya da tüm gün gördüğüm gökyüzünde bir gökkuşağı ya aklımda bir melodi ya da bir formül denklem ya da bir dedikodu söyler misin ne fark eder hepsi aynı diil midir ona farkı veren benim bakan iki gözüm hisseden yüreğim yoksa yüreğimde bir tını ya da görmeyi bilmezse bakan gözlerim sağırsam ruhuma yaşamışım deneyimlemişim ne fark eder yoktur yaşamların arasında bir fark tek fark vardır o da senaryoyu yazan değil yöneten de değil oynayayın gözleridir oynayanın sözleridir hayat oyunumda karşıma hangi senaryo verilirse verilsin ben bu oyunun kahramanıyım ve ben kendi yaşamımın yıldızıyım o benim için değerli hiçbir anlamı olmasa da başkası için ya da çok değerli görünse de başkası için, küçük bir zafer benim için deneyimlerim ne fark etmez bilirim gören iki gözüm atan kalbim ile önüme hangi senaryo çıkarsa çıksın ben onlarla hakkından gelirim yaşam budur o yüzen adalet aramaya gerek yok bilirim zengin miyim fakir mi etyopyalımıyım norveçli mi kadın mı erkek mi zeki mi aptal mı güzel mi çirkin mi yaşamın hakkından gelmeyi bilenin deneyimine değer verenindir ödül gerçeken o yaşamıştır bilirim o yüzden yaşıyorum yaşıyorum yaşıyorum yaşıyorum....yolun sonunda dek... "life is how I perceive but not what I have" yaşam onu nasıl algıladığımdır, hangi deneyimlere sahip olduğum diil......... so; yaşıyorum yaşıyorum yaşı-yorum pınar-03/ocak/2009

Türkiyenin sosyal problemleri

Evlilik programları , web siteleri enflasyonu var çünkü evlenmek daha doğrusu önce kendine uygun birini bulabilmek diyim çok büyük bir problem Türkiye'de. Üniversitede okurken bulanlar yırtıyor ya da master doktora vb.. İş yerinde bulmak pek uygun bişey değil malum yürümezse bi taraf işten ayrılmak zorunda da kalabilir bir de iş ortamında genelde herkesin kanka olması daha uygun. Eee geriye ne kaldı. Ev iş Ev iş yaşayan biri için?.. internet programları evlendirme programları.. apps like Swarm Facebook ve türevleri... bir zamanlar icq vardı bado diye bişey var bi de bişiler daha vardı unuttum. Buralarda da sağlıksız "ilişkiler". fotoğrafa bakarak değerlendirmeler, yüzeysellik.... ve bu yüzden Türkiye giderek karaktersizleşti. sürekli sevgili değiştirip aradığını bulamayanlar, kendini erkeklere beğendirmek için diğer kızlarla-kadınlarla yarışa girmekten haftanın 3 günü alışveriş merkezinden, internet alışverişinden ayrılamayıp borç yükü altına girenler, fotoğrafındaki gibi değilmişsin diye ilk buluşmada elenip bunalıma girenler, evlilik programlarında da felaket örnekler gördük... kızla konuştu herşey süper kız güzel de, bir gördü, anında olmaz dedi... sosyal ciddi bir problem bu sevgili bulabilme olayı ancak henüz mercek altına alınmadı. sosyolojik araştırma konusu. vakalar incelense büyük problem ortaya çıkacak... yurt dışına kaçmak isteyen bu yüzden çok çünkü kendini kimseye beğendiremeyen yurt dışında, farklı kültürden olmanın cazibesiyle çok popüler oluyor. Rus kadınlarıyla evlenen binlerce Türk erkeği örneğinde olduğu gibi... materyalizmin giderek herşey olduğu, insanların yemeğinden kesip cep telefonuna kıyafete para ayırdığı , imajın nasıl görünmenin gerçekten kim olduğundan daha önemli olduğu ve dediklerinin 'like' almasının dediklerinin gerçekten önemli olmasından daha önemli olduğu bir gerçeklikteyiz. rating alan insanlar , bolca maske. ve acı çeken depresyona giren bir gençlik. bu durumdan yırtan ise bir azınlık. çoğunluğun genç nesil olduğu Türkiye'de, nasıl bir gelecek bizi bekliyor? Atatürk'ün inandığı gençlik bu değil, buna eminim. maskeleri atmanın zamanı ancak önce sosyal bir değişim yaşamalıyız yoksa gelişmiş ülkelerin altında ezilecek bir nesil yaratırız. damarlardaki asil kanı pek göremiyorum, eğer gerçekten sizde varsa, bence sizde olması yeterli değil; onu hayatınıza da yansıtmalısınız. Yoksa problem tepeden aşağıya doğru mu? o zaman akıntı ters dönsün!

Winners

Vulnerability, sensitivity , empathy ... brings the cosmic power when one is in trouble, despair, pain and ends up in victory ; always however; vulgarism and inhumane attitude , ends up in failure ; always in a timeless competition between the two ; the vulgar one may think s/he won the game; however, the one - sensitive fragile one - will win. This is the destiny. this is the rule of the universe. So; if you want to win; try to understand plants , animals , then the most fragile humans... Then try to win their heart. Try to learn loving, understanding; and start from yourself. Then you may be welcomed to the Winners Club. Let me correct; The Timeless Winners.

test

test ; melankolik misin coşkulu mu? acı çekmek için mi dünyaya geldin mutlu olmak için mi? sevmeyi mi daha çok seversin sevilmeyi mi ? mutlu olmayı mı daha çok seversin mutlu etmeyi mi? hep almayı mı daha çok seversin hep vermeyi mi yeni ruh musun eski ruh mu? (yeni ruhlar dünyadan değildir) aşka inanır mısın? aşkı yaşamak için mi geldin , hissetmek için mi , öğretmek için mi, anlatmak için mi, ifade etmek için mi? aşka inanmaz mısın? ne zaman intihar etmeyi düşünüyorsun? :) tekrar dünyaya gelmek ister misin ; istemez misin? sevenin mi daha çok, düşmanın mı? bunların sonucunda; kim olduğunu daha iyi biliyor musun? tamam şimdi bana sor. öyle bir soru seç ki; 1 soruda beni tanı. ne sorardın? not: kendini bilmeden beni bilemezsin. gelen soruları aşağıya yazıyorum; her biri farklı varlıklardan. kadın mısın erkek mi? cevabım: varım. güçlü müsün kırılgan mı? cevabım: güç ve kırılganlık dünyasal bir kavram. soruyu anlayamadım. aşk nedir? tanımsız bir renktir. herkesin farklı gördüğü bir renk. derince baktıkça tonu değişen... zaman zaman sese müziğe dönüşen... sürekli var olan bitmeyen bir kaynak gibi... sonsuzluk... zaman zaman kaybolan , bazısına görünen bazısına görünmeyen...Daha Fazlasını Gör dünyaya bir daha gelirsen, hangi ülkede ve ne yapıyor olmak istersin? adı konmamış bir vadide, bir hafta kendini gösteren bir gelincik olmak isterim ve beni sadece bir insanın fark edebilmesini ancak fotoğrafımı çekip kimseyle paylaşmamasını, sadece beni asla unutmamasını. BeğenDaha fazla ifade göster · Yanıtla · 27 dk. hayalin ne? kızımın hep yanında veya yakınında olabilmek, onun mutluluklarını, hayatını onunla paylaşabilmek.. onun hayallerine ulaştığını görebilmek duyabilmek hissedebilmek, onun her yaşına tanık olabilmek, bir yere kadar da olsa... ona mükemmel bir anne olabilmek. ve mutlu bir aile olarak mutlu doyumlu bir hayat sürebilmek... bu önceliğim. sonra; sınırsız bir sürü hayal geliyor. önce bunlar... istediğini her zaman elde ettin mi? ne istediğimi gerçekten bildiğimde evet. do re mi fa sol la si : hangisisin? müzik notalarının bitişinden sonraki tekrar işaretiyim. inanmadığın ne var? öğretilenlerin doğru olduğuna inanmıyorum. herkesin kendi keşfetmesi gereken çok şey var. eğitim bize sadece keşfetme isteğini ve merak duygusunu versin yeter; bilgi zaten insanın içinde. angi müzik, sadece 1 tür seçsen? beni ağlatabilen tür. sadece bir çiçek seçsen? kızım. 500 yıl sonra dünya nasıl olacak? 100 yıl sonra hayal ettiğimiz gibi olacak. Örnek aldığın kişi? bitkiler ve hayvanların her türünü örnek alıyorum; özel yeteneklerini modelliyorum. bukelamunda ustalaştım. kaplumbağa ile güvendeyim. kelebek olarak gizemli bir gücüm var ve aslan olarak savaşlarda güçlüyüm. böcek arı sinek gibi ha...Daha en sevdiğin yaşın? her zaman çocuk kalmak...

bloga dönüş

yine yazıyorum biraz ara vermiştim.. daha çok facebook'a twitter'a daha önce yazdıklarım, önceki bloglarıma web sitelerime yazdıklarım... bunları aktarıcam aynen kopi peyst.. ve elbette yeni bişiler daha... görüşürüz

16 Ağustos 2015 Pazar

bu blogu yazmayı bırakıyorum

çünkü blogspotun şirketinin çıkarlarına hizmet ediyor saaaadeceee .... bol engelli... şimdi de boşluk bırakmam engellenmiş; paragraf bırakmam.. ben de seni bırakırım blogspot. özgür olmadığım yerde durmam. sana da elveda.

goller

evet çok gol attın iki taraf da çok gol attı çünkü savunma yoktu belki sabaha kadar da gol olacaktı ---------- biraz daha ego biraz daha şiddet. ... savunma yoksa o maç olmaz saldırı olur ve geçici bir hazzı vardır. sonra da cezası gelir doğa anadan; yapılmayanı tamamlamayı sever doğa, kendi özel yöntemleriyle

şiir için sevmek

düşündüm de sanırım beni o güzel şiirleri yazmak için sevdin bakıyorum tonlarca yazmışsın sonra da şiir ödülleri almışsın... katkım büyük onlara, bence onlar benim ödüllerim.. şiiri yazacağına beni daha iyi anlamaya çalışsaydın; okuyucusunu bekleyen şiirler gibi kalıcı olmayacaktı aşkımız; dağlara okyanuslara kazınacaktı... o yüzden hiçbiri artık sahici gelmiyor. kendin için sevmişsin, sevme duygun için... merak etme, ben de seni, dinlediğim şarkıları daha derinden hissedebilmek için sevmiş olmalıyım zaten... _----------- -------------------------------- yoo, ben seni şiirler için sevmesdim... o şiirler ilacımdı. çünkü yazmasaydım içimdeki acı ya bir ur olup ya da kanser olup beni öldürecekti ya da tıkanıverecekti bir sabah nefesim... onlar kaçmaktı senin acından, fırlatıp atmaktı anlamlı bir şekilde... o yüzden her okuyana bir ilaç onlar, anlamasalar da onlarınkileri de sökeeer atar... evet sen de varsın tüm şiirlerimde bu sebeple; ancak seven yüreğim bakan gözüm hisseden anlayan ruhum olmasaydı; olmazdı bu satırlar ...

ruhu beklemek

evet o hikaye o meşhuuur hikaye: yürür beyaz adam ve yerliler uzun süre sonra yerli adam oturur ve dinlenelim der; "çünkü çok hızlı gittik, bekleyelim de ruhumuz bize yetişsin" biraz sakin ve huzurlu bir bekleyiş, sakin ve huzurlu bir bakış, sakin ve huzurlu bi beş dakika, durup hiçbir şey yapmadan; hiçbir şey yapmak değildir. ancak yalnız yapılsa da daha etkilidir... bir beşdakika, gerçek bir beş gündür bazen çünkü... başkasının huzuru mu? hayır; kendi huzurun, kendi rengin, kendi sesin. başkasının mantrasıyla başkasının dağlarına tırmanırsın ve zirvelerde gerçek mutluluğu yaşayamazsın, veya başkasının yöntemiyle dalarsan sonsuzluğa... kendi yöntemindir en etkilisi, gerçek bilgelik de o yoldadır. ...

23 Temmuz 2015 Perşembe

zincirleme olaylar

bilet seçtin aldığın biletin gününde ; yolculukta biriyle tanıştın o biriyle yemeğe çıkçaktın giderken kaza yaptın kazada bişi olmadı araban çizildi, yemeğe gidemedin çiziği yaptırayım diye uğraşırken sigortacıya giderken yolda beyaz bi kedi gördün yavruydu tatlı şirindi, yalnızdı, kimsesizdi, açtı yavru kediyi aldın yavrun yaptın 25 sene seninle yaşadı 20. senesinde kedini veterinere götürdüğünde veterinerdeki bayan veya bay bilmemne ile tanıştın aşık oldunuz evlendiniz çocuğunuz oldu. şimdi; çocuğun kökleri; aldığın o bilete mi bağlı? vaaaay demek ki hayatta her şey ama her şey hiçbir şey ama hiçbir şey önemsiz değil ve hayat ayrıntılarda gizli ... yaaaa öyle

30 Haziran 2015 Salı

an'ı seç

bekliyoruz. birşeylerin gelecekte anlam bulmasını bekliyoruz. çekilen dertlerin de acıların da; herşeyin bir gün anlam bulacağına inanıyoruz. her şeyin bir gün düzeleceğine inanıyoruz. umut ediyoruz. neden ki? ben artık an'lara daha çok inanıyorum. an'lar, tüm gizemi içinde barındıran. ve aslında her şey o an'da zaten gerçekleşiyor. peki neden hala an'lara değer vermiyorsun? "onu kazanınca, şunu yapınca, şu saatte, şöyle olunca.... her şey düzelicek., şu olacak, bu olacak..." hep böyle geleceğe baktığın için, her şeyi erteliyorsun. oysa an'ı , an'da yaşamayı seçtiğinde; zaten herşey ol'muş oluyor. anladııın, anladın.
terörün de cinayetin de idamın da hiçbir geçerli sebebi olamaz. ancak; yanlış zararlı yiyecekler, zararlı yan etkili ve toksik ilaçlar, sigara, aşırı alkol, uyuşturucu , stres ... yani yanlış dünya düzeni de; kişiyi erken öldürerek bir çeşit cinayet işlemiyor mu? o zaman kapitalizm de terörist olmuyor mu, katil olmuyor mu; çoğumuzun belki de çok bile sevdiği ancak belki de uğrunda evladını bile kurban verebildiği kapitalizm.. sanırım biraz daha düşünmeye ihtiyacımız var heralde 'yeni kapitalizm' sistemini veya alternatif bambaşka bir sistemi geliştirmek için; daha çok doğa katliamı, daha çok acı, daha çok ekonomik dengesizlik, daha çok hastalık, daha çok vahşet bekliyorsunuz. sahi, daha ne bekliyorsunuz? öyle çok acı ki, ucu öz evlatlarınıza bile dokunsun mu istiyorsunuz, ancak o zaman mu bişeylerin değişmesi gerektiğine karar vereceksiniz. kriter ne değişim için? kaç ölü, kaç yaralı, kaç doğa felaketi, kaç hasta çocuk, kaç hastalıktan erken ölüm, kaç intihar, kaç fakir aile, .. sayıyı bileyim de değişim tarihini hesaplayayım. cevabınız şu mu; ucu benim çocuğuma dokunana kadar mı cevabınız? o zaman siz, bir kelebeğin kanat çırpışının binlerce mil ötede kasırgaya bile yol açabileceği gerçeğini -ki bilimsel bir gerçektir üstelik- bilmiyorsunuz -ki spirutuel olarak da kanıtlanabilir-. o zaman zaten çoktaaan siz de girdabın içindesiniz, ey girdabı yaratanlar. aynı gemideyiz, batarsa hepimiz gideriz, filikasız gemi, atlasan da kurtuluş yok üstelik. şimdilik keyfin yerinde diye yedi sülalen de keyiflenecek sanma; acı da ortak mutluluk da.

27 Haziran 2015 Cumartesi

DÖNENCE ( 1982 ) - Barış Manço Söylüyor





bi de dinleyelim, izleyelim, anlayalım

Yanlış Flört İlişkileri Hk. Kadınlara-Genç Kızlara Öneri-Destek

Yanlış erkekle flört, sevgili olmak ; kadına-genç kıza çok zarar verir; yalnızlıktan çok daha fazla acı verir ; yine de bunu bile bile denemeye kalkabiliyoruz. Doğrusunu beklemek en doğrusu; ancak doğru olduğu da denemeden anlaşılmayabiliyor; bekle bekle de başka bi acı zaten. Zor yani sonuçta... Yanlış eşin kötü etkisi çok çok daha acı ve zarar verici olmalı tahminim...
Erkek için yanlış sevgili-eş, aynı derecede acı verici veya yıpratıcı mı ; bence değil; doğamız çok farklı erkeklerle. Pek etkilendiklerini sanmıyorum. Onlar daha çok, doğru sevgiliyi-eşi bulup da kaybedince veya elde edemeyince kötü oluyorlar.
Kadınlara tavsiye: yanlış erkek erozyonundan kurtulmanın yolu; yolun başındaysanız kurtulun! ortasındaysanız; yıpranma aşınma fazla olabilir; destekle kurtulun (arkadaş-dost, aile, koç-psikolog vb.) ; ilerlemişse ilişki, desteği artırarak kurtulun. belli bir süre, toparlanana kadar ilişkiden kaçının. Yanlış ilişkiden manevi kayıplarınızdan (moral, psikolojik durum-ruh hali, vb.) tamamen kurtulduktan sonra veya kurtulma aşamasında, bu yanlış ilişkinin size kazanımlarını düşünüp, acıdaki hediyeyi bulun ve size kazandırdığı bu özellik için bu deneyimi yaşadığınızı fark edin. Artıyı, katkıyı alıp büyütüp, kaybı sıfırlayın; eskisinden çok daha iyi şekilde yola devam! smile ifade simgesi
Bu olayı; sadece yanlış aşk-sevgili ilişkilerine değil; yanlış her türlü deneyime de uygulayabiliriz. Yani; hata yok; her şey bizi büyütür smile ifade simgesi
sevgiyle...

not: facebook'da yazdıktan sonra buraya ekledim, yazının ardından.

26 Haziran 2015 Cuma

Believe - Elton John





'out of the box' düşünerek;

Sevgi'ye Aşk'a inanıyorum Ben de...

<3

Dönence - Barış Manço söylüyor

Dönence - Barış Manço söylüyor

Dün çoktan döndü buralarda 
Ve ben simsiyah bir gecenin koynunda yapayalnız bekliyorum 
Duyuyorum, görüyorum bir gün gelecek dönence biliyorum 

Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız 
Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor 
Biliyorum dönence 
Kupkuru bir ağacın dalıyım yapayalnız 
Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyor 
Görüyorum dönence 
Çatlamış dudağımda ne bir ses ne bir nefes 
Uzaklarda bir yerlerde türküler söyleniyor 
Duyuyorum,görüyorum,biliyorum 

Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız 
Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor 
dönence 
Kupkuru bir ağacın dalıyım yapayalnız 
Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyor 
dönence 
çatlamış dudağımda ne bir ses ne bir nefes 
uzaklarda bir yerlerde türküler söyleniyor 
dönence 
Duyuyorum biliyorum görüyorum dönence 
Dönence gün dönende dönence 
Bir gün gelecek dönence biliyorum

Barış Manço - arkadaşım eşşşşşşşşşşşşek .)

Barış Manço - Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (Yaz Dostum) - Sözleriyle - Lyrics

21 Haziran 2015 Pazar

twitter yazilarim - Haziran 2015-1

evrene bi koca sipariş ediyorum ; çok sevelim anlaşalım ; eee daha ne istiyeyim? bebeğime veya bebeklerime iyi baba olsun


20 Haziran 2015 Cumartesi

Hepimize Yeter Dunya

Hepimize Yeter Dünya
Şarkısının Sözleri - KıvırcıkAli söylüyor
Hepimize yeter dünya
Bir nesneden yaratıldık
Ayrı gayrı olmak niye?
Adem ile vücüt bulduk
Türlü ırka bölmek niye?
Hepimize yeter dünya
Ortağız güneşe aya
Hani kardeş idik güya
Ya öldürmek ölmek niye?
Biz insanız huyumuz var
Toprağımız suyumuz var
Dağlarımız köyümüz var
Sınır sınır bölmek niye?
Fedayim birse yaradan
İkilik kalksın aradan
Gelen göçer bu dünyadan
Cana düşman olmak niye?
Aç açık kalmasın kimse
Zincir vuralım nefise
Fark edermi insan ise
Memleketin sormak niye?

cünkü

işte size anket cevapları birsürü, anketlerle dalga geçiyorum; bu sefer sorusuz anketler; sorusunu siz buluyorsunuz, aman ne zevkli; aman analiz etmeyi de unutmayalım (!)

çünkü istiyorum
çünkü seviyorum
çünkü ananın amı
çünkü nedensiz
çünkü nedenini bilmiyorum
çünkü annem istedi
çünkü babam istedi
çünkü canım istedi
çünkü biliyorum
çünkü bilmiyorum
sanane
çünkü .... (sessizlik)
çünkü çünkü
çünkü iki kere iki dört eder
çünkü iki kere iki bence beş eder
çünkü bence iki kere iki aslında yoktur!
çünkü her şey boş
çünkü bu dünya kahpe
çünkü bu dünya cehennem
çünkü komşumdan gördüm
çünkü eski sevgilim beni terk etti
çünkü sevgilimle küstüm
çünkü boşandım
çünkü ayrıldık
çünkü barıştık
çünkü beni sevdiğini söyledi
çünkü onu seviyorum
çünkü sevgisiz yaşayamam
çünkü bağımlıyım
çünkü bağımsızım özgürüm hımmm istemesem anketini cevaplamazdım
çünkü seni sevmedim anketçi
çünkü çünkü demek ne güzel ya sanki çük der gibi hahaha küçüğe de benziyo, anketin başlangıç kelimesini değiştirebilirsin anketçi, böylece cevaplayanlara özgürlük alanı sağlamış olursun... (anketçi söze karışır, hıı o zaman bu yazı blog da bitçek ya dediğini dikkate alırsam, çünkü öyle başlatmış bulundum anket cevaplarını da blog yaptım.... napalım? başlık da değişir o zaman... sistemi değiştirmeyelim napalım? burda keselim, sen yeni bi blog aç bence... okey tmm bana da mantıklı geldi; burda bitirdim :) cevaplar bitti -abzürd manyak anketçi napalım-



seni seviyorum

seni seviyorum
hayatıma sıçsan da
çünkü bazen bir cümleyle hepsini kurtarabiliyorsun
seni seviyorum
beni aldatmış olsan da
çünkü hepsinin sebebini biliyorum ve hatalar yoktur, nedenler vardır
seni seviyorum
değişsen de bozulsan da, çünkü özümüz asla bozulmaz
seni seviyorum
bazen egoistleşsen de, bencilleşsen de
çünkü biliyorum ki bunu da yaşaman gerekiyor
seni seviyorum
koşulsuzca şartsızca, ne yaparsan yap, ne bok yersen ye,
hatta beni öldürsen de, bana işkence yapsan da, sevdiklerimi paramparça etsen de, sevdiğim herşeyi benden alsan da, kızsan da dövsen de, işkence etsen de, sevsen de, okşasan da
ne bok yersen ye
seni seviyorum
çünkü sevmekten başka hiçbir şey bilmiyorum
ve derler ki,
bu yüzden her şeyi biliyorsun

parmak işaretlerimiz

evvveeet,

şimdi, hepberaber parmak işaretlerimizi tanıyalım:

baş parmaklar yukarı : supersin aferin demek, bi de popüler kültürde yan anlamlar .)
işaret parmağı tek başına yukarı: look up! yani göklere bak! tanrı, üstün güçler, dünyaya kanma bu kadar, yukardakini unutmaaa
orta parmak dışa doğru tek başına: küfüüüüüüüüüüür
dördüncü ve aynı zamanda ikinci parmağı bulaştırmayalım, biliyorsunuz sonsuz aşkın simgesi bir yüzük takılıyor oraya, her ne kadar evlilik de kurumsallaştıysa da ve onun da içine edildiyse de, aslında aşkın sembölü de olan evlilik yüzüğü oraya takılıyor
serçe parmağı tek başına yukarı ne? hımmmm, henüz belirlenmemiş. onu da serçe yapalım bari. hani şu küsküçücük kuşçuk. miniminiciiik serçemiz. parmaklarımızı kapatıp onu tek başına yukarı kaldırdığımızda bize küçücük ve sevimli olmamıza rağmen aslında bizim de göklerde süzülebileceğimizi bize hatırlatsın :-)
ikili üçlü parmaklar da var; metal müzik simgesi, bazı partilerin, oluşumların da simgesi.... şimdilik bu kadar mı?
hımm başka küfürlü parmaklı işaretler de var; bazı domuzlara az bile bence :-)
neyse, pozitivizmimizi bozmayalım: bi tane de işaret şimdi bulalım:
neymiş:
bi elini yumruk yapıyooon, diğer elinin tüm parmaklarıyla da onu çevreliyorsun ve kaplıyorsun.
Ne demek oluyor biliyor musun? yumruk attığında da, aslında kendine atarsın demek oluyor. bu hareketin üzerine, iki elini birbiriyle birleştirip dua pozisyonuna geçip; kendimi de herşeyi de seviyorum ve kendimle de herşeyle de barışıyorum diyorsun.
ve milyonlarca yeni parmak sembollerinin önünü açıyorsun.....

edit: ilave: ikinci ve üçüncü parmağımızı açıp diğerlerini kapadığımızda yaptığımız hareketi, parmak işaretini nasıl unuturuuumm!!!! : bugün 21haziran2015, 1 gün sonra dünden; aklıma geldi; Zafer işareti :-) nice zaferlere diye dileyeyim; kim hangi zaferi isterse ; mümkün mü herkesin zafer kazanması; herşeyin zafer kazanması........... hak eden kazansın... yok ya isteyen istemeyen kazansın... hepimize zafer, herşeye zafer........  zafer kazanmak için karşı taraf gerekli mi, bi tarafın kaybetmesi gerekli mi...... yooo ...... binbir tane zafer tanımı var.... nice zaferler insan hayvan milleti, nice zaferlere doğa, nice zaferlere geçmiş bugün gelecek...........

neye kolesin?

Evet açık uçlu cevaplı anketimiz gelsiiinn, bütün farklı cevapları sıralayalım :-)  (ben uyduruyorum haaa, mutlaka da var bunları diyenler, siz de gayet iyi biliyorsunuz vaziyetleri)
Anketimizi dünya vatandaşlarına yaptık da Türk Avrupalı Amerikanyalı daha bol

- Neye Kölesin? Bağımlısın da diyebiliriz :-)

Cevaplar:
- kokakolaya
- kocama
- karıma
- çocuğuma
- meditasyona
- yogaya
- spora
- sigaraya
- politik partime
- tuttuğum futbol takımına
- tuttuğum basket takımına
- evime
- arabama
- güzelliğime
- güzel vücuduma
- ilgiye
- sevgiye
- aşka
- sekse
- övülmeye, alkışa, onaylanmaya, tasdiklenmeye
- nefret edilmeye, napiyim hoşuma gidiyor gıcık olmak
- internete
- facebooka
- twittera
- paraya
- şöhrete
- TVye
- sigaraya
- alkole
- kedilerime
- köpeğime
- kariyerime
- akademik ünvanıma
- servetime
- statüme
- prestijime
- ülkeme
- dinime
- tanrıya
- peygambere
- bilmemne artiste aktirste oyuncuya film yıldızına popüler şarkıcıya
- orgazm olmaya
- yemeye
- çikolataya
- keke
- kahveye
- çaya
- kafeine
- hamburgere/ pizzaya
- balık ızgara yanında rakıya
- balık tutmaya
- vücut geliştirmeye
- adrenaline
- cinsellik hormonlarına
- yenmeye, kazanmaya
- bilgisayar oyunlarına
- ilaçlara
- akıllı telefonuma
- instagramda, pinterestte takipçimi artırmaya
- herşey içinde tatil köylerine
- mutluluğa
- acıya ; napim acı seviyorum ben mazoşistim biraz sanki :-)
- otorite kurmaya
- çok konuşmaya
- çok düşünmeye çok yazmaya
- seyahate çıkmaya
- gezmeye tozmaya
- mükemmel olmaya
- hep A, Hep 5 almaya, hep Pekiyi almaya
- avazım çıktığı kadar bağırmaya :) afferin bana :-)
- cevaplamicaaammm, sana neeeeeeee!!!!!!!!!!!!!!!!!  (ben cevap veriyorum: sen köle değilsin galiba :-) - sence? - değilsin -benim yerime sen cevap verdin :-) -tamam anketi burada bitiriyorum :-))))

19 Haziran 2015 Cuma

Ogrenicez

ogrenicez
sevmeyi
unutmayı
affetmeyi
anlamayı birbirimizi
ogrenicez
acıdaki dertteki hediyeyi gormeyi
mutlulugu paylasmayı
sukretmeyi
ogrenicez
bi bedenle sınırlı olmadıgımızı
ogrenicez
ogrenmenin asıl derslerde degil
tenefuslerde oldugunu
evde degil sokakta oldugunu
gorunende degil, hissedilende oldugunu
ogrenicez
cok farklı olsak da
aslında bir yerlerde aynı oldugumuzu
ancak bir olmanın da aynı olmak olmadıgını
ogrenicez
mutlulugun alkıslarda degil
asıl alın terinde oldugunu
ogrenicez
arkayı derini gormeyi
yuzeye aldanmamayı
ogrenicez
anlamsızlıkta bile anlamı bulmayı
ogrenicez
yokluktaki varlıgı
varlıktaki yoklugu
ogrenicez
dur diyebilmeyi
gel de diyebilmeyi
ogrenicez
nefretten kurtulmayı
ogrenicez
kırarsak tamir edebilmeyi
incitirsek gonul almayı
ogrenicez
uzlasmayı
birlesmeyi
alkıslamayı
ogrenicez
kaybolduysak geri donebilmeyi
gerideyken ilerleyebilmeyi
ilerdeyken arkamızdakine el uzatabilmeyi
ogrenicez
sessizlikte de duyabilmeyi
karanlıkta da gorebilmeyi
ogrenicez
dogayla dans etmeyi
ogrenicez
yavas da olsa
adım adım da olsa
apalaya apalaya da olsa
quantum hızla da olsa
eninde sonunda ogrenecez

not: bu yazıyı facebookda spontane yazıp buraya yapıştırdım ardından

16 Haziran 2015 Salı

kırılma noktası

bi kitabı yazarken, okuyacakları hissedersin ; vidyoda cekilirken izleyecekleri, fotografta bakacakları hissedersin.. zaferinden mutlu olacakları hissedersin. Balıksan avlanacak hayvansan kimin icin canını feda ettigini bilirsin. hamile kalacaksan esini, dogacak bebegini hissederek secersin .. zaman yoktur aslında. ilk cag bile bilirdi bugunleri, bugunlerin de binlerce yıl sonrasını aslında bildigi gibi. aslında herseyi biliriz. peki niye o zaman hala bu kargasa? cunku bi kırılma noktası gelecek; kavgaların bittigi ve artık herseyin herkesin kazandıgı, hatta kazanma kaybetme kavramlarının bile anlam degistirdigi. aslında hepimiz o gunu bekliyoruz. ve o gune yakınız

not: facebook'da spontane yazıp sonra buraya kopyaladım yapıştırdım aynen

14 Haziran 2015 Pazar

kapitalist çığlık

bu çığlık kapitalizmin dünyaya verdiği zararlardan gelen bir çığlık aslında; başlık biraz çift anlamlı oldu; şimdi yazacağım yazı biraz taşlama hiciv ironi; bakalım:

merhaba kapitalizm. hadi gel dünyayı ne yaptık bir bakalım. istersen önce, dünyamızda kapitalist çığlık nasıl varolmasını başarıyla sürdürebilir bir inceleyelim; istersen bunu bir ders gibi yapalım; dünya üzerindeki halklara bir sesleniş olsun ki kapitalist varlığımızı sağlamlaştıralım ne dersin?

**Ey kapitalist dünya'm:

aman mutlaka sürekli para harca, biriktireceksen de yatırım yap, bankalarda dursun veya; para herşeydir unutma, yaşam parasız anlamsız; zengin olmadan bu hayatın tadı da çıkmaaaz anlamı da çıkmaz.. para kazan da nasıl yaparsan yap; ister prestijli bir kariyerle, istersen çala çırpa; sen kazan da fark etmez;... okul okusan iyi olur; zaten hipnotizasyon bi okulda başlar, bi de televizyonda. çocukkenden öğrettik sana kazanma duygusunu, oyunları, yarışları... tamam sevmeyi de öğrendin ammaaa tadını da aldın kazanmanın... aman bu duygunu kaybetme; dünyanın özüdür kazanma duygusu; bu zamanlara kadar hayvanlar insanlar gelmişse; savaşa savaşa kazana kazana geldi; maça git, maçta oyna ama yen yen; yenilsen de azmini kaybetme. bu hırs çok mühim çok! hayat sınav.. zaten çocukluktan başlattık sınavları; saçma sapan eğitim sistemleri de olsa öğrendin okul dünyasında ve mücadale dünyasında kazanmayı... ödül ceza yöntemini... kapitalizmin özüdür bu! ofislerde okullarda çürürsün ama sonra maaş alırsın karnenle karne hediyeleri alırsın... kazandığın paralarla kendine marka giyecekler, eğlenceli yiyecekler alırsın, eğlenceli yerlerde gezersin tozarsın; arkadaş edinmek bile parayla hatta evlenmek bile!... aman unutma o katkı maddeli eğlenceli yiyecekleri yemeyi hatta bebeklikten çocukluktan başla.. böylece ara sıra mutlaka hasta olursun ki sağlık sektörümüz ilaç sektörümüz ayakta kalsın para kazansın değil mi :-) böylece çok uzun yaşayıp gereksiz yere emekli maaşı da almazsın... mutlaka evlen! evlenmeyip de beraber yaşama fantazilerini bırak! evlilikle, resmileşirsin kurumlaşırsın şirketleşirsin... devletin onayını da alırsın. zaten kapitalizmde amaç herşeyi şirketleştirmektir... zamanı gelince zaten devlet mevlet kalmayacak dünyayı şirketler yönetecek. şampiyonlar ligindeki veya liglerdeki maçlardaki sponsor şirketleri görmüyor musun? sanki maçlar klüpler arası değil şirketler arası gibi :-) hahhhaa zaten klüp takım ülke kavramları da kalmayacak ki... ön yargıyı yıkmak için kapitalizmin de adını değiştirebiliriz... daha barışçıl tınıları olsun isteriz. örneğin kapıçiçeği, cappimalizm, kapitamutluluk... zaten yakında I love NY gibi t-shirtler yerine I love Nike I love Adidasları basacağız... herkes dedesini ananesini sevgilisini sevdiklerini bir şirketle hatta şirketin bir ürünüyle özdeşleştirecek... hatırlasana, cocacola Türkiyedeki kola kutularının üzerine insan isimleri yazmıştı... zaten Pınar su var, İpek şampuan var, HacıŞakir sabun var.. değil mi :-) ne güzel olur bizler de ürünler gibi olsak :-) eee demiyor musun sevgiline çiçeğim gülüm papatyam ; diyiverirsin nike'ım, adidasım, gap'ım, samsungum :)
samsung akıllı telefonlarına galaksi bile diyor; yani yakında elektronik cihazlarla sanki uzaydaymışız gibi olacaz vallahi ayol; yani telefonuna sarılıp uyuyabilirsin zaten içinde sevdiklerinin telefonları da var, ne güzel olur onlara sarılmış gibi olursun; ancak biraz radyasyon kaparsın beynin tahriş olur.. ne olcak canııııımmmm biraz depresyon psikolojik hastalık yaşayıverirsin n'olcak, böylece daha çok ilaç satarız daha çok hastane açarız sayende :-))))  aman ha, sürekli internette napıyon nediyon yaz paylaş; bu bilgiler çok önemli; çünkü kapitalizmin ayağı bu özel bilgiler oldu; o sayede sana özel ürünler üretebiliriz böylece sen de markaları daha çok seversin, seni böylece daha kolay gruplarız kategorize ederiz :-) çünkü artık birleşen dünyada, insanlar ortak zevklerle birleşiyorlar milletlerle falan değil... ortak zevkler... yutüp tvitır feysbuk insangam vb. ile senin gibileri bul ortak dünyanı yarat; böylece sanallaş gerçeklerden biraz kop! gerçekler iyi değil yaaaa acı dolu! hayatta politika açlar acılar dertler... amaaan boşver unut gitsin... yak bi sigara, aç bi içki kola fanta , ye bi cips pizza, unuttt gitsinnn... zaten bu hazır katkı maddeli yiyecekler beyinde hafızada heryerde sorunn açtığı için, sanallaşman ve kopman da kolay olur, rahatça kendini alışverişe para harcamaya verebilirsin de.. :-)
amacımız dünyayı küçük sevimli bir kapitalist köy yapmak :-) elbette çok zenginler ve çok fakirler olacak napalım kaderi bu kapitalizmin gerçeği bu! biraz sömürü olmalı... eee sömürü olmasaydı nasıl kurulurdu İngiltere Amerika değil mi :-) sonra nerden bulcaktın NewBalance pabuç di mi! I love NY tişörtü nerden alcaktın, İngiliz birasını içme zevkin de olmicaktı...  özetle; çalış çok kazan harca evlen çocuk yap; sürüye katıl, oyuna katıl! sakın o azınlıklara özenme sakın! antikapitalist müziklere ezgilere de kapılma sakın! hipnozdan çıkma!!! bu kapitalist hipnozu kolay yaratmadık! uğrunda çok kan dökmek zorunda kaldık; çok bebecik katlettik, çok insan sömürdük, çok acı verdik... bu acılar boşa gitmesin tamam mı?  hadi şimdi giy jeanlerini, çık dışarı arabanla eğlen gel ki yarın işinde motivasyonun artsın güzel güzel şeyler yap şirketin için. unutma, şirketin ailenden daha çok zamanını emeğini verdiğin yer! orası gerçek yuvan! orası olmazsa sen yoksun hiçsin!! takımın o ailen o! onun için sürün, onun için kendini adaaa!! göriyim seni haydi bastır gol at! kazan kazan hep kazan ki biz de kazanalım, kaputmalizm de kazansın. seni seviyorum çok sevgilim aşkım tek aşkım kaputmalizm, haydi çığlık at herkes duysun çığlığın hiç kesilmesin E Mİ?

**

13 Haziran 2015 Cumartesi

bugün bir uçurtma yaptım
ismini de keremcan koydum
mavi yeşil sarı renkli yaptım
heryerini süsledim
kuyruğuna püsküller taktım yapraklardan
yüzüne burun göz kaş dudak yaptım
gözlerini kocaman yaptım
ve kırmızı da bir kalp ekledim gövdesine
sonra onun için minik bir beste yaptım ve şiir yazdım
o kağıdı da püsküllerine bağladım
sonra penceremi açıp onu gökyüzüne bıraktım
sonsuz gökyüzüne uğurladım

ertesi gün penceremi açtığımda
içeriye küçük bir kağıt süzüldü
üzerinde bir ayışığı resmi vardı
ve küçük bir tekne resmi
ve arkasında da şu yazıyordu
"Gökler güzel, ancak sensiz boş,
sen de gel uçurtma ol beni yalnız gönderme bir daha"

bunun üzerine
küçük bir kumaş parçasından
bez bir bebek yaptım
saçlarını upuzun yaptım ve rengarenk boyadım
mor yeşil sarı renkli bir kalp yapıp gövdesine diktim
gözlerini lacivert yaptım
dudaklarını yeşil yaptım
ellerini kahverengi yaptım
yüzünü ise lila ve pembeye boyadım
tırnaklarına ismini yazdım
ismini konera koydum
sonra pencereyi açıp
onu da sonsuz gökyüzüne uğurladım
ve arkasından
onun için yazdığım şarkıyı söyledim

ertesi gün
penceremi açtığımda
bir yaprak süzüldü içeriye
üzerinde de bir kalp işareti vardı
arkasını okuduğumda ise
üzerinde şu not iliştirilmişti
"şimdi aynısını kendi hayatına da yap,
yalnızlık zor ve anlamsız
hayat paylaştıkça anlamlı
kalpler tek anlamsız
şans rüzgarımız seninle"
ve bunun üzerine hafif bir rüzgar başladı

rüzgara bıraktım kendimi
beni bir adaya attı rüzgar
adada sadece ben varım sanıyordum
biri sırtıma dokundu
arkamı döndüm
kimse yoktu
sadece ayak izleri vardı
ayak izlerini takip ettim
yürüdüm yürüdüm...
adaları aştım
denizleri dağları aştım
yürüdüm yürüdüm...
sonra ayak izleri göklerde süzüldü...
yürüdüm yürüdüm...
bir gökkuşağının altından geçtim
nehirlerin çağladığı ormanların arasından geçtim
bulutlardan süzüldüm
ayak izleri hala devam ediyordu...
bir patikaya geldim,
ayak izleri bitmişti
sağım solum önüm arkam boştu...
kendi etrafımda dönmeye başladım
döndüm döndüm döndüm
döndüm döndüm döndüm

....

döndüm döndüm döndüm

....

sonra gözlerimi açtım ve ellerimi açtım,
ellerimden nehirler akmaya başladı
bacaklarım ağaç dallarına dönüştü
saçlarım gökkuşakları oldu
gözlerim ay yıldız güneş oldu
döndüm döndüm...
sonra kalbim ikiye ayrıldı
ve heryer kırmızı oldu
sonra her yer insanlar hayvanla doldu...
hep beraber döndük döndük...
dönmeye devam ettik...

....

sonra havalandık
her yere dağıldık ve kaybolduk


uçtuk yükseldik dağıldık.....

sonra her yere ayak izleri bıraktık

kulağıma bir müzik sesi çalındı
müziğin geldiği yere doğru gittim
kapalı bir kapıyı araladım içeri daldım
şarkılar notalar ezgiler arttı her yeri sardı
ben de bir nota oldum
ve birkaç notayla birlikte bir uçurtma olarak
bir gezegene indim
çöllerden nehirlerden dağlardan sellerden ateşlerden topraklardan geçitlerden geçtim
okyanuslardan derinlerden denizlerden göllerden geçtim
yağmurda ıslandım
çöllerde kurudum
göklerde süzüldüm
toprağım üzerinde konup sonra havaya karıştım.....

sonra ben ve diğer nota arkadaşlarımla heryere dağıldık

artık ne zaman bir müzik duysam onda kendimi buluyorum
ve gökyüzüne bir uçurtma daha bırakıyorum
sonsuz gökyüzünden
sonsuz kalplere ulaşsın diye...

do
la
re
'


11 Haziran 2015 Perşembe

Sandığımızdan fazlası...

bir çiçeği büyütmek, sevmediğimiz bir alışkanlığımızdan vazgeçmek, kendimiz veya birbaşkası için bir yardımda bulunmak ve bunu içten ve isteyerek yapmak, egosuzca sevebilmek, evrenle uyumlu bir hedef koyup onu başarabilmek, vb.. anlamlı birşeyler yaptığımızda, ki bunlar belki de dünya üzerinde çok ses getiren veya çok alkışlanan o büyük olaylar kategorisine girmese de, o anlam dünya üzerinde çok ses getirmese de, evrende çok büyük bir etki yaratabilir... dünya üzerinde her insanın doğru ve anlamlı birşeyler yapması ve bunu kendi isteyerek yapması, evrene de çok büyük bir katkıdır.. o yüzden her bir insan yaşamı çok değerlidir; dünyaya katkınız, arkanıza bıraktığınız servetler, aile-çocuklar, büyük yapıtlar, büyük katkılar değil sadece... belki de dünya üzerinde çok büyük bir ismin evrene katkısından daha çok bi katkısı var; bir türlü sigarayı veya çok yemeyi bırakamayan bay obur-iştahın iradesini geliştirebilmesinin, bayan hayvanseverin bahçesinde baktığı onlarca sokak hayvanına yüreğinden verdiği karşılıksız sevginin, kocasına hayır diyemeyen bayan sevginin hayır istemiyorum demeyi başarabilmesinin, ... küçük şeyler aslında pek de küçük şeyler olmayabilir evrende; siz dünyadaki büyük puntolu yazılara, modern dünyanın başarı anlayışlarına aldanmayın... zaten yüreğiniz de size söylüyordur bu gerçekleri mutlaka bana söylediği gibi; ancak bazıları yüreklerinin sesine kulaklarını tıkamış da modern dünya magazinsel kandırmaca dünyasına açmış algılarını ve o yüzden gereksiz acılar çekmekte... bugün denizde, akdenizde açıklarda sessizce dinlenirken geldi aklıma bu duygular düşünceler ve bir kez daha mutlu oldum hayatımdan ve küçük başarılarımın aslında evren için çok anlamlı olduğunu hissettiğimden... tatlıbir huzur kapladı içimi ve anlamlı da bir mutlululuk, ve bu yazıyla internet frekanslarında paylaşmak istedim yazımı; belki yazılar dönüşür bir de minik dalgalara ve bir umutsuza ancak sevgi dolu yüreciği olan bir başkasına da şevk olur diye eve döner dönmez yazayım dedim ve o yüzden ekliyorum bu yazıcığı...  dilerim tüm dünya için küçük büyük hayalleriniz gerçek olur -evrenle uyumlu olanları- ancak küçük sandıklarınızın aslında çok da küçük olmayacağını umarım artık siz de biliyorsunuzdur :-) sevgiyle - f.pınar/haziran2015

25 Şubat 2015 Çarşamba

my little discovery

steps to an unknown world
they welcome me here
with flowers and a sunshine
they never wanna let me go
I say I should go
They say We dont believe in Shoulds
So I put another step
and enter into a garden


which has grass and a tree
birds on tree say welcome

I climb the tree
look at the view
see the sea and the unseens

one of the birds take my hand
brings me to another unknown world
we uncover the pages and satellites
we reach to the limits and go beyond the limits

we shine we rain
we smell we chop we hope
we dance we bence

I come back to the secret garden back
take my little bag
fill it with little stars

walk through the path
reach the valley

pour all my stars to sky
so the sky shines forever

my cat take my hand
we go back to our home
we put a tea and start to drink together

then my cat asks to
me
and says:
one more cup of tea?

I answer with a blog

16 Ocak 2015 Cuma

Açılış

kapı açıldı
yollar açıldı
kalbim açıldı
ruhum açıldı

çiçekler açtı
gökyüzü açtı

açık denizler
açık yelkenler

apaçık sözler
apaçık niyetler
açık kartlar kozlar
açık açık konuşmak
açık açık göstermek

kapalıyı gizliyi açmak
kapağı açmak
kapıları açmak
yolları açmak

açılışlar başlangıçlar...

Açık radyo
Açık TV
Açık telefon

açılışlar kutlamalar

açık hava güneşli
yollar açık
bahtımız açık
kısmetimiz açık
çok açık

uğurlar ola



13 Aralık 2014 Cumartesi

ben ve uçan atım

benimle uçan atım
yeleleri kanatlara dönüşür
beyaz siyah tüyleri
havaya göre renk değiştirir ve
dağları aşarız ve yıldırımları kasırgaları aşarız
uçan atımla
birlikte yapamayacağımız yoktur
imkansız bilmeyiz
her yere gideriz
ben ve uçan atım
birlikte bir olur
evrenin serüvenlerine katılırız
acıyı tatlıyı yaşarız
ulaşılamaz yer yoktur bizim için
gidilemez yer yoktur
yapılamaz şey yoktur bizim için
imkansız nedir bilmeyiz
ben ve uçan atım
gerçekliklerin arasında gezinir
zamanların geçişlerinde gezinir
zamanda geçmişte gelecekte şimdide var oluruz
gerçeği koklar
sevgiyi yoklar
bilinmeyenleri keşfederiz
yalanlardan nefretten kötülüklerden beraber kanatlanır uzaklaşırız
görünmeyenleri bilinmeyenleri keşfe dalarız uçan atımla
göklerde süzülür
yerin altına iner suların üzerinde dibinde yüzeriz
kuş olur balık olur insan olur ağaç çiçek oluruz
uçan atım ve ben
bir oluruz ve keşiflere yol alırız
hüznü de tadarız melankoliyi de huzuru da
yalnızlığı da
üzüntüyü de
mutluluğu da beraber tadarız
bazen yudum yudum
bazen kana kana içeriz
yaşamın sularından
sonra çağlayarak nehir olur vadilerin üzerinden akarız
kanallar yollar açarız imkansızlıkların imkana dönüşmesine destek oluruz
uçan atım ve ben
süzülür gideriz
bazen kaybolur bazen ortaya çıkarız
bazen görünürüz gösteririz bazen saklarız
koruruz
koşarız
yaşarız
doğarız
yeşeririz
çiçek açarız filizleniriz
coşarız bağırırız
severiz
ben ve uçan atım


karanlık savaşçısı

geceleri düşlerde de göklerde de yollarda da
çıkar karşıma nefretin öfkenin vahşetin zulümün pisliğin hançerleri
ve kılıcımla yumruğumla savaşırım
her biriyle teker teker
toplu geldiklerinde de
teker teker geldiklerinde de
aynen gerisin geriye giderler
onları sonsuza kadar karşıma çıkmayacak hale getiririm
gelir karanlıklar her gece her gece
hançerli kötülükler
ve her biriyle savaşırım
ve her birini bozguna uğratırım
öfkem yumruklarıma dönüşür ve üfleyerek rüzgara dönüşür
öfke rüzgarımla savururum hepsini
ateş çıkar ellerimden hepsini yakarım
sonra etrafı göz yaşlarımın sularıyla yıkar
sonra her yeri bereket topraklarıyla örterim
her gece
karanlık savaşçısı olur
gündüzleri gözlerimi huzurla açabilirim
böylece her sabah dünya biraz daha temiz uyanır
temizlenmiş olarak kötülükten pislikten bir gün boyunca biriken
gecelerin detoksifikasyoncusuyum
tüm gün dünyayı kirleten ruhların yaptıklarını dönüştürmekle uğraşırım
tüm gece düşlerde yerde gökte
kılıcımla yumruğumla rüzgarımla ateşimle
savaşırım
karanlık savaşçısıyım
ve sağım solum arkam önümde bana destek yok sanarken
onları fark ederim
yumruklarımın
ateşlerimin rüzgarlarımın neden güçlü olduğunu anlarım
ve asla yalnız bir savaşçı olmadığımı
çünkü karanlığın görünmez savaşçıları benimle birlikte savaşır
o yüzden bir yumruğum bin yumruğa bedeldir
bir ateşim ise yangınlara
bir üflemem dev dalgalara yol açan kasırgalara bedeldir
çünkü yalnız olmadığımı anlarım
görünmez savaşçılarımla
karanlık savaşçısıyım
her gece, güne hazırlarız dünyayı
uyanabilsin diye yine huzurla
ben ve görünmez ekibim
karanlık savaşçısıyız

5 Aralık 2014 Cuma

karanlıklar



karanlıklarda kalan ruhlar
çevirirse dünyayı
kaçırmak almak götürmek ister iyiyi ışığı sevgiyi
kıskançlıkların kötülüklerin merkezinde kalmış ruhlar acımasızca sürüklemek ister girdabına saflığı masumluğu iyi niyeti ve onurlu erdemli şerefli ve kudretli gücü,
yüzlere yansır kötülükler ki
ayırt edebilirim onları,
ne kadın erkek dinlemez karanlıklar herkesi alıp götürür...
kalbimi öyle bir sakladım derinlere,
hiçbir güç onu götüremiyor yanında...
paylaştığım evrenimde paylaşılamayan öyle nadide şeyler var ki,
ona hiçbir anahtar kilit link ulaşamıyor,
ve ona layık olabilecek kimse veya kimseler var ise
karanlıklardan kendini sıyırabilmiş,
onadır-onlaradır sunacığım sevgim,
hak etmiyor çünkü dönek ve kirli dünya sevgimi;
çünkü onu ya güce ya oyuna dönüştürmeye çalışıyor.
bencillikleri egoları çözümledim ki.
ve 'ben'  de demeyi de öğrendim artık 'biz' ile birlikte veya 'biz'siz
ve 'bana' demeyi de öğrendim;
çünkü 'ben'inizin hakkını vermedikçe,
ondan yararlanmak ister karanlık ruhlar ve
karanlıklarına sizi de sokmak isterler...
ve önce 'ben'inizle var olmadıkça,
karanlık ruhların zindanlarında kaybolabilirsiniz;
önce kendinizi 'ben'inizi var etmelisiniz ki;
ne karanlıklar ne de ego tuzakları ne de kendine güçlere ulaşmak için sizi alet edenler sizi kandıramazlar artık.
isteğim düşsün maskeler;
karanlıklar göstersin gerçek yüzlerini ki hepsini görüyorum artık,
kaba bakınca içini görmeyi öğrendim şeffaf olmasa dahi kap
ve kanmıyorum artık karanlıkları pislikleri örttüğünüz süslü hoş görselliklere.
pis yüzlüde gerçek iyi niyeti, "güzel" yüzlüde pis niyeti de görüyorum,
ve gerçek güzel yüzlüyü de anlıyorum ruhu güzelse...
alıp götürmek ister kötülükler şeytanlıklar tüm masumiyeti iyi niyeti ve kudreti yanında
ama bilmezler ki,
bir ışığın gücü, trilyonlarca karanlığa bedeldir.
bir küçük mum ile, tüm boşluğu kaplayan karanlık ruhların üzerine çağlayabilirsiniz.
geliyorlar üstüme karanlıklar ve kaçıyorlar benden gerisin geriye
çünkü gerçek kalkanım var artık
ve gerçeği gören ruhum.
hayat bana önce güvenmeyi ve sevmeyi öğretti ve sonsuz sevgimi paylaşmayı;
ama sonra gördüğüm sırttan bıçaklamaya çalışmalar bana savaşmam gerektiğini öğretti ve de güvenmemeyi; güvenimi de sonsuz sevgimi de ruhumun derinliklerinde gizli kutumda saklamayı öğretti...
çünkü savaşılan dünya burası; henüz sevmeyi bilememiş.
sevmeyi öğretmek bana mı kalmış?
hayır, sevgimi hak edene sunarım.
bu beni sevgisiz yapmaz; sevgi paylaşıldıkça büyüse de;
haketmeyene verilen sevgi büyümek yerine yakar her yeri ve küllerini savurur etrafa ve karanlıklara dönüşür her yer...
önce 'ben' ol, sonra herkes ol veya sevdiklerin ol
yoksa herkes paylaşmak ister seni doğumgünü pastası gibi veya oyuncakları olursun güç oyunlarının ve güç savaşlarının...
karanlıklar sarmış dünyayı
mum da olsam güneş de fark etmiyor, ışığımın gücü ne olursa olsun ruhumda;
kalkanım var artık ruhumda eskisinden daha güçlü bir kalkan.
maskeli balo dünyası burası, sahtelik dolu ;
maskeyi çıkarınca ise, ruhunuza ateş etmek isteyenlerle dolu.
barışı sevgiyi hoşgörüyü iyiyi öğrenemiyor bir türlü...
çok az sayıdayız çok az sayıda ruhu ışıklı sevgi'li olanlar çok az sayıdayız
ama 1 iyi bedeldir 100bin kötüye
ve doğru ve iyi ve gerçek ,
eninde sonunda kazanır
çünkü futbol da, film de, hikaye de son ana kadar şekil değiştirebilir,
ve korkutan karanlıklar;
beyaz ve rengarenk ışıltılara parıltılara dönüşebilir
kavganın nefretin  egonun ve anlamsız güç savaşlarının sesi çok çıkıyorsa da, o ses sahtedir.
gerçeğin sesi sonsuzdur ve asla kesilmez ki
karanlıklar da dönüşür eninde sonunda


1 Aralık 2014 Pazartesi

kurtuldum

kurtuldum
beni nasıl gördüğünüze odaklanmaktan
yargılarınıza önem vermekten kurtuldum
yanlış anlaşılmayı ve nasıl algılandığımı umursamak da yok kitabımda artık
kendimi anlatmaya veya ispat etmeye harcayacağım zamanlar kadar kaybedecek zamanım yok
gidiyorum yelkenlimle özgürce sürüyorum yelkenlimi rüzgarımla denizimle ezgimle ruhumla
ve ister takip edin ister yargılayın ister yanlış yorumlayın isterseniz algılayabilin anlayabilin
bunu önemseyecek ve buna önem verebilecek kadar kaybedecek zamanım ve an'ım yok;
kurtuldum bu yükten ve anlamsız zaman kaybından,
zaten beni algılayabilenlerle olurum ruhsal veya bilişsel dost
ve o kudrette bir şahıs olabilir sevgili eşim
gülüp geçin veya algılama kapasitesinde olamayın
bu beni enterese etmez;
çünkü sosyolojik kalıplardan da kurtuldum
ve bu tür magazinsel etiketlemelerden de
çünkü benim gibi ve beni algılayabilen insanlar da var
ve onlardan değilseniz üzgünüm,
kendimi size anlatmaya çalışacak kadar vaktim yok
kaybedecek zamanım yok
zamanımı daha değerli ve verimli ve üretken şeylere harcıyorum artık
ve böylece de harcanmış olmuyor zaten, anlamını bulmuş oluyor.
kurtuldum bu zaman kaybından ve bunun için de mutluyum.

özgur bakabilir misin


sana baktığımda bana bakarken
gördüm ki ayakkabılarımın markalarına da baktın,
giysilerimi inceledin, ve elimdeki telefonumun markasına ve arabamın markasına da baktın...
özgür düşünebilir misin,
hani diyelim uzaydan düşmüş olsan dünyaya da bana öyle bakıyormuş gibi olsan;
sadece estetik zevkinle değerlendirebilsen ayakkabılarımı da giysilerimi de
ve telefonumun markası da anlamsızlaşır ve hatta arabamın markasının bile anlamı kalmaz
daha da devam edeyim,
kullandığım sözcükler, terimler anlamını yitirir...
sadece hislerimi, niyetlerimi algılamaya başlardın o zaman...
deneyebilirsin özgür düşünmeyi.
erkek mı kadın mı çocuk mu genç mi yaşlı mı yetişkin mi olduğumdan da öteye gidebilirsin o zaman
ki geçici dünyasal estetik gözlükleri de dünyada öğrenilmiş kavramlar da olmaz gözlüklerin;
ruhu tanıyıp algılayınca ve hisleri,
cinsiyetin ve sosyo kültürel gerçekliklerin ötesine geçebilirsin...
yazılarımdaki şiirlerimdeki kelimelerin de ötesine geçebilirsin,
anlamda var olabilerek, niyette var olabilerek
yargılamadan ötede olan
sadece ortak anlamda buluşabilmek üzere...
özgür düşünebilir misin,
ırkın cinsiyetin kültürün ve benzeri dünyasal kategoilerin ötesine geçebilir misin
konuşma dilinin de ötesine...
insan olmanın bu olmadığını düşünüyorum;
zihninde oluşturulmuş ve sana dayatılmış kategori ve algı zincirlerinin ve dayatmalarının ötesine geçebilir misin
zaten onlara sahipsin, merak etme kaybetmezsin;
peki onlardan bir anlık vazgeçebilsen,
görüp duyup hissedip algılayabileceklerinin ne olduklarını merak etmiyor musun...
'insan' olmanın; bazı öğrenilmiş insani ortaklıkların ötesinde bir yerlerde olduğunu söylesem
acaba bi anlığına da olsa
özgür bakabilir misin

tonu ayarlamak ezgiyi bulmak

dünyanın dayattığı gerçekliklerin hepimizi sürüklemek istediği yerler var;
rüzgarda bile daha olasıdır erişmek kaderimizdeki vadilere;
ancak günümüzün kaotik gerçeklikleri, özünüzdeki kendinizdeki varlığınızdaki eşsizlikleri veya özellikleri ortaya çıkarıp kendi tonunuzu bulmanıza ezginizi bulmanıza engel gibi; yargılamalar, etiketlemeler ve belirlenmiş kategorilere dahil etmeye çalışamalar; sosya kültürel olarak da ruhsal olarak da karaktersel olarak da...
oysa ne nadide bir çiçeksiniz doğru suyunu doğru ışığını arayan ve doğru tonuyla ezgisiyle şakımak isteyen yeryüzünde de evrende de ve bu şansınızı değerlendirmek istersiniz dünyanızdaki bu yolculuğunuzda; ve dünyasal hiçbir gerçeklik bunu engelleyemez engellememeli;
6'lı 4'lü aynı bardak takımları gibi insanlığı birbirinin aynı yapmak isteyen hızlı ve kaotik gerçeklik dünyasında kaybolmanız işine gelir bazı kimselerin hani o bazı kimseler ki doğanın armonisindeki çok sesliliği de çok renkliliği de hazmedemezler ve doğaya da herşeye de hükmetmeye kalkarken ince ruhları zedeleyebilirler ve dünyanın yerkürenin ve üzerindeki insanların bulmaya çalıştıkları öz ezgilerine tek bir nota ile veya bir çizikle müdahale etmeye kalkabilirler...
ne olursa olsun, hangi şartlarda olursa olsun, hangi durumda ve gerçeklikte olursa olsun; eğer istersek kendi öz sesimizle şakımayı ve kendi öz bestemizle var olmayı; buna hiçbir güç engel olamaz; hatta aksine, isteyince akar sular size rüzgarlar da ve sizin için öter kuşlar da; yeter ki mahkum olmayın girdaba herkesi bir yere sürükleyen ve teslim olmayın sesinizi de renginizi de kısmaya çalışanlara ve rengarenk boya paletlerinde kendiniz için seçtiğiniz renkleri karalayanlara veya bestenizi oluştururken ona engel olmaya çalışanlara;
yeter ki isteyin tonunuzu ayarlamayı ve ezginizi bulmayı, o zaman kimse engel olamaz ve gerçeklikler sadece size destek olmaya ve yardım etmeye çalışırlar.... kaotik gürültüde bile var olabilirsiniz bu şekilde...
bir de not: başkasına öğüt de sevmem nasihat da; yazdıklarım kendimedir aynı zamanda.

kıskanmam ki

ne başkalarının kocalarını
ne başkalarının başarılarını
ne süslü şatafatlı giysileri, pabuçları, yaşamları
ne son model arabaları ne de antikalarını
kıskanmam ki

hayallerimin dallarına benim yerine konanları
kıskanmam ki
yeni dallar yaparım onun yerine her zaman yenilenen

sevdiğimin gözlerine benim yerime bakanları
kıskanmam ki
beklerim benim bakışıma hasret sevgilinin gözlerini onun yerine düşlerden gerçeğe dönecek olan gözlerini

kıskanmam ki
gitmek istediğim yerlere benden önce gidenleri
onun yerine beni bekleyen bana hasret yerleri keşfe dalarım

kıskanmam ki
en'leri
en çokları en iyileri en güzelleri en özelleri en en en enleri
bir de boy'lara bakarım derim onun yerine
terminolojiimde yer almadığı için en'ler artık
başka bir boyuttayım ki onun boy'undayım, uzun boyla bile erişelemeyen

kıskanamam kıskananmam ki
geçti benden öyle hisler artık ki hiçbir zaman da gerçekten var olamamıştı aslında
ve sınanmaya test edilmeye de gerek yok
zaman kaybı olur bu sadece
yeni boyutumda, böyle kavramlara yer yok ki

ve davet ederim sizleri de
kıskanma ve benzeri kavramların geçerliliğini yitirdiği yeni boyuta
oradaysanız da karşılaşırız zaten
yeni kavramların yaratılmasını bekleyen diyarlarda
geçerliliğini yitirdiğinde kıskançlık ve tüm türevleri de...

kıskanmam, kıskanamam ki
anladım çünkü anlamımı
ve anlamı
herkesin başka bir gerçeği olduğunu ve kendi ayakkabıları olduğunu
ki hepsinin eşsiz olduğunu
başkasının gerçekliğini kıskanmanın imkansız olduğunu bu anlamda
verilmişken bir hayat hikayesi yaratma şansı her birimize,
kıskanamayız ki


incinme

incittiler mi seni,
yapraklarını mı kopardılar
sözlerini çarpıtıp kuma mı gömdüler ifadelerini
duygularının ezgilerini mi susturdular
kaos dünyası ve hız dünyası götürdü mü ince duyarlılıklarını hislerini
götürürken geçmişi gelecek yanında
incittiler mi anılarını da
kopardılar mı yeni açan çiçeklerini taze dallarını filizlerini
çölde buzulda dağda yapayalnız mı kaldın
götürürken yeni dünya eski dünyayı yanında
sevgileri ilgileri umutları ince ruhları da mı götürdü yanında
sözler düşler dönüştü mü küllere

işte o zaman düşün ki küller de düşer topraklara
ki o topraklar
daha neler doğurmuştur
yeniden doğurur umutlarını, sevgilerini
ki o topraklar yeşertir solanları
ki o topraklar umuttur yeniden yaşama, yeni tomurcuklara

kavgaya gerek yok ki
korkuya gerek yok ki
incinsen de incinmez bir yanın
ve o yanına dokunup
o yanına ulaştığında
incinemeyen yanına
tüm götürdüklerinin orada olduğunu göreceksin

29 Kasım 2014 Cumartesi

kim yok edebilir ki

yok etmeye çalıştılar;

sözleri fikirleri
kitapları
besteleri
resimleri
anıları
hisleri

yok etmeye çalıştılar
duyguları
azmi çabayı inancı erdemi onuru şerefi

yok etmeye çalıştılar
insan olmanın anlamını

yok etmeye çalıştılar
gerçekleri
gerçeklerin izlerini
kanıtları, kalıntıları

yok etmeye çalıştılar
ruhları,
özellikle de ince ruhları
ve daha da özellikle en ince ruhları

yok etmeye çalıştılar
aklı başa getiren sözleri
gerçekleri hatırlatan kavramları yapıtları

yok etmeye çalıştılar
doğayı
insanı
hayvanı
temiz havayı

hala da yok etmeye çalışıyorlar
ancak evrenin kuralında olduğu gibi;
bazı şeyler yok edilmeye çalışıldıkça büyüyorlar
ve yokluktan doğuyor bazı şeyler

o yüzden korkmamanı istiyorum
yokluktan da
yok edilmeye çalışılmaktan da...

yok'lar var ediyor bazen ve yokluk'lar

korkacak bir şey yok
korkmadıkça geliyor gücün de yardımın da çünkü

varlık ancak daha fazla var edebiliyor
ve çoğalabiliyor
ve yok'landığında "yok'um" diyenlerin sesi kısılmıyor
'yok' sanılsan da aldanma da takma da
çünkü varlığının sesini kıssalar da
önemli olan senin onun sesini duyman
ve sessizliklerde bile sesini yakalaman

o yüzden
korkma
susma
çünkü var'sın ve yok etmeye çalışsalar da,
izin vermediğin müddetçe yok olmazsın
hatta yok olduğunu sandığında bile
buna izin verdiğini sansan dahi,
kendini sandığından ötesi zaten buna izin vermez

kanatların kırık da değil
ve hiçbir şey onları kıramaz
zaten kırıldıkça da, görünmeyenleri kanatlanır ve sen onları görmesen de,
onlar seni her zaman kanatlandırır

ve duymak istediğinde ötelerdeki sesini,
sessizlikte de gürültüde de;
zaten onu her zaman duyduğunu hatırlaman yeterli;
ruhunun derinliklerinde
bu sebeple;
yokluğun varlığında veya varlığın yokluğunda kalmazsın asla.

gördün mü,
korkacak hiçbir şey yokmuş aslında
işte bu 'yok' olan sadece;
korkacak hiçbirşey 'yok'

kim yok edebilir ki?

varlık sadece var eder
ve yok etmek yerinde dönüştürür....

yok etmeye çalıştılar veya çalışıyorlar hala...
kim yok edebilir ki?

varlık hep var eder

ve o yerde
bir yerlerde
yok sanılanlar veya yok edildikleri sanılanlar
var olurlar



Mutluluğu Aramak

mutluluğu aradın;

önce başkalarının sana bakarkenki göz bebeklerinde
sonra başkalarının alkışlarında
sonra sevgilinin ilgisinde
sonra başarının övüncünde

sevginin huzurunda aradın
kedinin köpeğinin çocuğunun sevgisinde
aşkın yüceliğinde aradın mutluluğu

bazen bir şişedeki içkide
bazense bir çift şık ayakkabının zarifliğinde aradın mutluluğu

hayal dünyanın keşfedilmemiş köşelerindeydi bazen mutluluk
ki bir film bir kitap bir ezgi götürebilirdi seni o diyarlara
ya da bir hayalin götürebilirdi

iz bırakmaktı mutluluk bir yerlerde;
ya tarihte ya da bir zihinde
ya da izini duvarlara yazdın ya da günlüklerine
hatta kum tanelerinin üzerlerinde bilsen de dalgalar onu sürükleyecek

hep biterdi mutluluk
alkışlar da biterdi
ilgiler de
sevgiler de
dalgaların sildiği gibi zaman da siler miydi izleri

ve...

silinmeyen mutluluğu aramaya koyuldun

geçmeyen
kalan
nerede, ya kalpte ya ruhta
o kalıcı mutluluk

herkesin farklı bir yerde bulduğu o kalıcı mutluluğu bulduğunu söyledin;
'hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir' sözünde olduğu gibiydi mutluluğun anlamı sende;

mutluluğun senin için gerçek mutluluğun kalıcı mutluluğun;
ne alkışlarda ne ilgilerde ne de iz bırakmakta olmadığını öğrendin hayat hikayenden,
senin için mutluluk;
kalıcı mutluluk:
hiçbir amacın, alkışın, ödülün, olmadığı bir yerdeydi
yalnızlığın da öğretti bunu sana acıların da;
başarıların da öğretti başarısızlıkların da;
yaşadıkların da yaşayamadıkların da; ve
şaheserlerin yaratımının amaç olmadığını öğrendin,
onları yaratabilecek kıvama gelmenin de olmadığını öğrendin mutluluğun;
öğrendin ki gerçek ve kalıcı mutluluğu sana
hiçbir sevgili, hiçbir aşk, hiçbir şarkı, hiçbir başarı veremezdi asla:
hayatın gizli küçük mesajlarını çözebildiğinde ve bulmacada kendine düşen payı hissettiğinde hissettin gerçek mutluluğun doyumunu;
sihirin, anlamın, burada gizli olduğunu keşfettin.

ve sakladın bulduğun bu gerçeği ruhunun küçük bir köşesinde.

salıyorum bu küçük kutudaki gizemi boşluğa,
ve bu küçük mutluluk rüzgarının;
mutsuzlukta saplanmış kalanların başlarındaki ağır engeli hafif bir esintiyle bir anlık da olsa kaldırabilmesini diliyorum;
aradıkları mutluluğu bulabilmeleri için;
kendi sihirlerini ve mutluluk tariflerini yaratabilmelerine ilham olması için.

bana nereden geldiyse küçük esinti,
ve aradığım mutluluğun cevabını bulmama yardım ettiyse,
ben de yolluyorum onu kendi mutluluğunun tarifini arayanlara...





12 Ekim 2014 Pazar

anlamsız güç savaşları

insanlığın evrimleşmesinde bir dönem vardı ki insanlar aralarından bazılarını Tanrılaştırdılar, onları güç timsali yaptılar... sonra tek tanrılı dinlerin istilasıyla insanlık kendisinin Tanrı olduğu düşüncesinden soyutlanıp kendinden ötede varlıklara tapındı ve aracı yaptı ya peygamberi ya meleği ya putu ya büyücüyü medyumu falcıyı... geldiğimiz bugünkü noktada insanlık ilk çağ Tanrıcılığına merak sardı yine... hangi dinden veya dinsizlikten veya inanıştan olursa olsun, teknolojik aletler aracılığıyla veya sınırsız internet boşluğunda yarat bir facebook profil, at bi twit, yaz bi blog, söyle bi dilek, bak isteklerin gerçek olsun; ya da ol bi şirket sahibi ya da genel müdürü, ver emirleri... insanlık, doğaya hayvana hükmettikçe, ya da hükmettiğini sandıkça baktı ki gerçekten güçlü, ve başladı yine güç savaşları... birbirini yönetmekten haz duyan insanlar topluğu olduk dünya üzerinde. ben de geçtim bu yoldan, amacım güç elde etmek değildi belki de, egomu tatmin etmek miydi, ilgi sevgi toplamak isteği miydi fark etmez; şu an geldiğim noktada, insanlığın bugünkü acınası halini izlemekteyim. ve bunun da bir aşama olduğunu düşünüyorum evrimleşmemizde. filmlere bakarsanız; özellikle de fantastik filmlere; uçan kaçan vuran yaratıkımsılar görürsünüz; matrixde her istediğini yapan neo'yu görürüz kurtarıcı rolünde, büyücü çocuk filmleri harry potter serilerin de izledik, ve binbir çeşit fantastik filmde işlenen de bu; üstün gel, yönet, gücü topla. dedim ya ben de geçtim bu yollardan, ben de haz aldım o filmleri izlemekten, peki haydi bakalım şimdi şu sorular nasıl yanıtlanabilir acaba; diyelim oldun bi ülkenin başkanı, sonra da oldun tüm ülkelerin başkanı; veya oldun büyüük bir manevi lider, ya da oldun her istediğini yapan bir büyücü; ooo herkes hayran sana, her istediğini veya herkesin her istediğini yapabiliyorsun, ya da reklamcı-şirket sahibi-vb işlerinde, insanları manipüle etmekten hoşlanıyorsun ve paralar kazanıyorsun karşılığında servetler; paralarla oyunuyorsun... sonuç ne; hadi bakalım sonuçlara: para di mi en çok istediğin tamam diyelim dünya serveti senin oldu; her yer senin oldu, yatlar, katlar, araziler, adalar, denizler, hımm tamam. ne olmuş? ne yapacaksın, sadece daha fazla konfor. açıl diyince açılan buzdolabı, içi ev gibi lümuzin, konforlu uçaklar, ... servet işte. hımm demek sadece biraz daha konfor. tamam diyelim insanları da yönetebiliyor ve istediğini yaptırabiliyorsun; sanki tüm insanlık ordun da sen de baş komutanı gibi. pöh, valla bi bilgisayar oyunuyla da bu duygu tatmin edilebilir. konfor duygusunu da bir gün bir milyon yıldızlı bi otelde kalarak tatmin edebilirsiniz. yani demek istediğim güç sahibi olma arzusu ve sonuçları, bir insanın bir günde yaşayıp tatmin olabileceği bir duygu. hıı bi de sonsuzluk merakı var; hayır ruhlar zaten sonsuz, dünya üzerinde sonsuz olmayı kim ister ki; binbir gerçeklik varken, sadece dünya üzerine sıkışıp burada mı sonsuz olmak istiyorsunuz, valla çok şey kaçırıyorsunuz o zaman. diyelim uzun yaşadın çok sağlıklısın dünyada; hıı bu demektir ki daha fazla patates kızartması yiyebilceksin, daha çok sevişeceksin, daha çok film izleyecek kitap okuyacak daha çok seyahat edebileceksin. demek istediğimi anladınız mı.. dünyada doğup yaşamayı; konfor, güç, haz sahibi insanlar olmaya indirgeyen bir düzendeyiz. bu ilizyonu kırabilenler var elbette. demek istediklerimi çok genişleterek özden uzaklaşmak istemiyorum; özetlemek istediğim, bu dünyada deneyimleyeceklerimiz, kendimize yaptığımız katkılar; bi elimizi şıklattığımızda gerçekleşen hayallerle sınırlı değil, bunlar çocukluk masallarında bolca hissedildi zaten. anlam, bundan daha derin. burası, güç savaşlarında olan insanlar topluluğu gibi görülebilir; doğaya hayvana da hükmetmeye çalışan insanlar sadece birbirine değil; ancak gidişattaki güç savaşlarına kendinizi gerçekten kaptırıp kaptırmak istemediğinizi de kendinize bir sorabilirsiniz. ben sordum; şimdi de soruyorum ve istediğim bu değil. hayatın doğduğumuzdan beri bize dayattığı egosal gerçeklik bu olabilir; ama anlamın daha derinlerde olduğunu fark ederseniz ya da yaşamınız size bunu bir şekilde fark ettirirse, o zaman sizinle buluşmuşum demektir; ilizyonu kıranlar, sesini bulanlar, anlamı keşfedenler topluluğunda. ve dileğim, amacım; gerçek anlamı bulanları bulmam ve onlarla dostluğumu, arkadaşlığımı sürdürmem; eğer kaldıysa dünya üzerinde onlardan... güç savaşında kaybolmamışları kastediyorum... güç savaşlarını izleyen, anlamsız bulan ve bu girdapta kaybolmamışları kastediyorum... ya da benim gibi, o girdaba girmiş ama sıyrılmış şans eseri ya da ruhunun yol göstericiliğiyle... evet, bir gerçeklikteyiz dünya üzerinde, almış başını gitmiş güç savaşaları; ilk çağ Tanrıcılığını oynamaya meraklı herkes; anlamı yüklemiş hükmetmeye sahip olmaya yönetmeye elde etmeye; bu düzenin parçasıysam da, oynuyorsak da bir rol bir isim bir soyad bir cinsiyet bir aile bir iş bir hobi birkaç evcil hayvan bir çevre muhit şehir ülke belli gerçeklikler ve güç savaşı düzeninde hem ekonomik hem sosyal hem ruhsal olarak; anlamı yakaladım, anlamı hissediyorum; ve hangi düzen ve gerçeklik gelir geçerse de olsun tınımı bulmaktan ve oyuncuların geçici düzenlerin içinde bile anlamımla kalabilmekten mutluyum. güç savaşlarını anlamsız buluyorum ama bu gerçeklikleri değiştirme misyonlarını da geride bıraktım çünkü bu da başka bir güç savaşından başka birşey değil. var oluşun ve anlamı bulmanın tınısındayım ve herkesi anlıyor ve kimseyi suçlamıyor yargılamıyorum... sadece günümüzün anlamsız güç savaşlarının farkına vardım ve anlamımı bulmamla aynı vakitlere rastladı. yazımı bitirirken, ne bir dilek diliyorum ne de bir istek, sadece mutlu olduğumu paylaşmak istiyorum; ve eğer siz de anlamsızlıkta anlamını bulmuş bir şahıssanız, merak etmeyin mutlaka sizinle de buluşuruz.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

konuşan eşyalar

bloga film senaryosu konuları ekliceğim, bu senaryo konuları zenginleştirilip filmleştirilebilir normal film gibi veya animasyon filmi olarak. zaman zaman aklıma konular geliyor, onları filmleştirmeye kalksam çok vakit alacak, ileride yapsam da o zaman başka konular aklıma gelir belki. zaman aşımına uğratmadan konuları paylaşayım, birilerinin kulağına takılırsa veya ilham arıları binbir çiçekten bal toplarken, benim blogun bu bölümüne uğrarlarsa, çok yetenekli senaryocular yönetmenler onları binbir renkle süsleyip harika şaheserlere dönüştürebilir. rüyalarımdan da ilham alırsam bu etiket altında yani 'film senaryosu konuları' başlığı altında onları da eklerim.

bugün aklıma gelen konu şu: bi çocuk erkek çocuğu, çok küçük de değil; rüyasında eşyaların konuştuğunu görür, uykusundan uyanır hemen çok korkmuştur. korkacak bişey yok tabii bunda, ama o kaldıramaz bu kadar çok eşyanın konuşup durmasına, sonra banyoya koşar elini yüzünü yıkamaya ve küçük aynası onunla konuşmaya başlar, "ne oldu sana" der ayna. "ne var korkacak, niye öyle bakıyorsun, neyin var, heyy kendine gel... nereye gitti her günkü sevimli surat?" bizim velet şaşkınlıktan uçacaktır neredeyse; yoksa hala rüyada mıdır, saate bakar, yoo hayır; sonra anne babasının odasına bakar, ordalar. tamam rüyada değilim. peki ayna niye konuştu benimle?! o anda anlar ki, ayna uykuda değil belki de. eşyalar da bizimle uyuyorlar mı ki... sonra elini havluya uzatır ve havlu der; "üff bu saatte hiç silmemiştin elini, ne oldu kötü rüya mı gördün?" bizim ufaklık anlamıştır olan biteni, anlamıştır ki rüyası gerçek olmuştur, eşyalar onunla konuşmaktadır. uykuya dala ona uykular dileyen yastığı yorganıyla birlikte. içinden "uyuyayım belki sabaha her şey düzelir, ya da bu saçmalık sürerse de bişeyler düşünürüm" der.

sabah olduğunda bizim velet uyanır uyanmaz etrafına bakar bakalım ses veren olacak mı diye; o da ne ; tüm oda konuşmaktadır. saat, oyuncaklar, pencereler, kapı, dolaplar, çekmeceler, masa, posterler, laptop, telefonu... hepsi sabah sohbetindedir (tamam bu kısımlar toys'lu filme benzedi). -lütfen susun der bizim ufaklık. biraz daha yüksek sesle tekrar eder... evet tüm odadki eşyalar duymuştur onu ve 'susun lütfen' e susarak cevap verirler... o anda bizim velet, bu seslerle nasıl baş edebileceğini keşfetmiştir bir sabah cinliği sayesinde. eşyalar isteklere olumlu cevap verebiliyorlarmış demek ki. bu işe çok sevinir... ama onu gün boyunca ne maceralar beklemektedir.... şimdilik bundan kimseye bahsetmeme kararı alır sabah zekası ona yardım eder bu taktikle. çünkü ona kimsenin inanmayacağını bilecek kadar gerçek katı dünyayı tanımaktadır ve zamanını sevdiği şeylerle uğraşmak yerine aptal doktor bekleme odalarında hastanelerde okul rehberlik öğretmeninin odasına geçirmeyi tercih etmez elbette. 'bunların hakkından gelebilirim' der.

annesi kahvaltıya çağırmaktadır; giyinip hemen iner kahvaltıya. her zamanki yiyecekler ama tabii tabaklar, masa, tüm mutfak eşyaları yine sohbette... yine küçük bir rica ile susturur onları... zaten konuşan yiyecekleri yemek de ne korkunç bişi olur; canlı hayvan yemek gibi olur yapamaz bunu. tamam çok iyiliksever görünmeyebilir bizim ufaklık ama konuşan yiyecekleri onlar konuşurken midesine indiremeyecek kadar da yüreğinde insanlık vardır elbette, küçük erkek çocuğu insanlığı şiddetinde.

okul servisine bindiğinde bakar ki pek ses yok; yani arkadaşlarının kıyafetleri, çantaları onunla konuşmuyor; anlamıştır ki, başkasıyla bağı olan eşyalar onunla konuşmayabilir; çok sevinir ve düşünür, tamam o zaman pek de zor değil durumum. serviste her zaman yanına oturduğu kız arkadaşının yanına yine oturur ve o da ne, kız arkadaşının kafasındaki toka onunla konuşmaya başlamaz mı... sonra arkadaşının elindeki defterin ona bişiler fısıldadığını görür. oradan anlar ki; sevdiği insanların eşyaları da onunla konuşuyor olabilir. yani, arasında bağ olan kişilerin eşyalarının seslerini de duyabiliyordur. içinden kız arkadaşının tokasına: "seni saçına takan arkadaşım hakkında ne düşünüyorsun" diye sorar. tokanın cevabı ilginçtir: "onu elbette seviyorum, o da beni seviyor; ama üzüldüğüm ne biliyor musun, ona beni annesinin hediye ettiğini hep unutuyor". bizim velet arkadaşına döner ve: "tokanı sana kim aldı çok güzelmiş" der. arkadaşı duraksar, "ne önemi var ki, toka işte" der. "ama önemli... araya biri girmeseydi belki onunla tanışamayacaktın..." arkadaşı ona tuhaf tuhaf bakarak der ki: "iyi misin, tokanın cansız olduğunu unutuyorsun galiba. bugün tuhafsın gerçekten. altı üstü bi toka işte. bak istersem elime alır kırarım onu, hiçbişi de hissetmez. kendine gel lütfen, eğer bu kadar duygusal olursan bu dünya seni yer bitirir. kaçıncı yüzyıldayız... biz bu konuşmayı yapana kadar şu anda dünyada kaç milyon twit atıldı, kaç milyon e-mail atıldı, kaç milyon data transferi yapıldı internette, kaç bebek doğdu, kaç kişi öldü... altı üstü bir tokaya bu kadar odaklanma derim ; sen de böyle düşünüyor olmalısın, yoksa benim arkadaşım olmazdın zaten; yoksa ben 1000 yıl öncesinin romantik devrinden fırlamış zaman tünelinden ışınlanmış biriyle mi konuşuyorum, lütfen bana yanıldığımı söyle sevgili arkadaşım" "tamam tamam ıııı dün ııı bi film izlemiştim de onun etkisinde kalmış olmalıyım..." diye cevap verir ufaklık. tokaya bakar ve küçük sevimli toka susmuştur.

servisten inip okula vardıklarında ve dönüşünde.... geçen birkaç hafta içinde.... bizim velet çok şey keşfeder; eşyalarla iletişim kurmayı öğrenmiştir; evet iletişim diyorum çünkü sadece onlar konuşmamakta, onun sorularına da cevap vermektedirler, sohbet de etmektedirler onunla. ama konuşmayan eşyalar olduğunu da görmüştür; bu, genelde kötü davranılan, değer verilmeyen eşyalardır. kendini görev edinir; boş zamanlarında çöplere atılan eski eşyaları oradan çıkarıp temizler boyar sonra onlar tekrar konuşana dek onlarla vakit geçirir. ailesi olan bitene pek anlam veremez. büyük anne ve babası onu takdir ederler; iyi bir uğraş edindiğini söylerler. anne-babası ise oğullarını iyi tanıdıkları için baya şaşkına uğramışlardır, bu değişimin sebebini anlayamazlar. ama bizim velet hiç fire vermez, kimsenin olan biteni anlamasını istemez, zaten kimse de anlayamaz ki, herkes dünyasal gerçekliklerde yaşamaktadır. bir gün filmlerin-rüyaların hayata karışabileceğine kim inanabilir ki... ara sıra kullanılmış eşya satan dükkanlara uğrar ve oralarda tamir edip boyadığı bu eski eşyaları onlara satar; kazandığı parayla da, bu mağazalarda konuşmayan eşyaları alır sonra onları konuşturuncaya kadar onlarla an'ları paylaşır. yine arkadaşlarıyla vakit geçirir, oyun oynar, ödevlerini yapar okula gider ; ama daha duyarlı biri haline gelmiştir. zamanla ilginç birşey olur; arkadaşlarının arttığını, daha çok arandığını fark eder, okulda da daha çok sevilmeye başlamıştır. her derdi olan arkadaşı ona yaklaşmaktadır, üzülen ona gelmektedir, mutlu olanlar da mutluluklarını onunla paylaşmak istemektedir. Ailesi, hem telefon rehberi kabaran, hem de giderek daha çok sevilen bir çocuk haline gelen bizim velet konusunda şaşkınlık içindedir. yolda yürürken sokaklardaki hayvanlar bile onun peşine takılır olmuştur, kuşlar o yürürken kafasının üstünde daireler çizmektedir... eşyalarla iletişimini öyle geliştirmiştir ki, istemediği zaman hiçbir eşya onunla konuşmamaktadır, bilirler ki o anda rahatsız edilmemek istemektedir.

Yıllar geçer ve bizim velet büyür de büyür ve bu özel yeteneği daha doğrusu doğanın ona bu ilginç hediyesi de hep sürer ; ama o, dünyaya bunu açıklayıp ünlü veya milyarder olmak yerine, bu sırrı hep saklar; böylece her şeyi paraya çeviren kötü kalpli berbat ruhlu dünya, bu yeteneğini kirletemez. ve meslek olarak ne mi edinir; evet üniversite eğitiminden sonra; 'dijital güçlenme' diye bir web sitesi açar ve orada, derdi olan herkesin derdini paylaştığı bir platform kurar; zamanla üyesi milyonları geçer; çünkü anlar ki dertsiz kimse yoktur; herkesin ruhundan o kadar anlar olmuştur ki; ve bu yeteneği ona eşyalarla konuşurken kazandırılmıştır. Hiçkimse, eşyalarla olan iletişimin, insanlarla olan iletişime yol açabileceğini inanamaz ; ama olay aslında sadece 'içsel empati ve sempati'yi öğrenebilmektir ve en savunmasız olan eşyalardan bu öğrenilince, ondan daha savunmasız kimse-hiçbişey olmadığı için, bu duygusal bağlantı onun her şeyle her insanla bağlantıda olabilmesini sağlamıştır. dijital güçlenme sitesinde milyonları geçen insanın ruhunu tamir ettikten sonra bizim velet artık basının ve dünyanın çok dikkatini çekmektedir; öyle bir an gelmiştir ki, sadece onun fotoğrafını görmeleri bile insanlara şifasal etkiler yapmaktadır. yıllarca insanlar ona ilginç adlar takarlar; kimi şifacı der, kimi büyücü der, kimi özel insan der, kimi empatik der.... ama o sırrını hep saklar ve yaşlandığında, torununa bu hikayeyi anlatır ve onun, dedesinin ölümünün ardından bu hikayeyi kitaplaştırmasını ister. işte hikaye böyle, ben onun torunuyum, yani bizim küçük veletin. bu yetenek bende de olabilir mi diye bekledim, eşyalara konuşup durdum ama cevap alamadım, sanırım bu sadece dedeme özel bir yetenekti, ama sonra anladım ki, her canlı cansız varlıkla iletişim kurabilmek için böyle sihirli bir yeteneğe sahip olmak gerekli değil. işin sırrı bu sihirsel yetenek değil, işin sırrı; 'anlamak' ve 'empatik olarak yaklaşmak' ; sihir bu iki kelimede ; ona ulaşılan sihirli yollarda değil, herkes farklı yollardan ulaşabilir.

bitti :-)

----

işte böyle bir hikaye çıktı, zenginleştirilerek harika fantastik filmler yapılabilir veya animasyon filmler....
sihirli, daha doğrusu 'anlayış'lı günler, yıllar....
sevgiyle...