31 Mayıs 2014 Cumartesi

Adia - Angel - Sarah McLachlan



biraz önceki 'yargılamak' başlıklı yazıya sanki bir cevap veya onunla yakın frekansta bir şarkı ekledim şimdi de, sözlerini de aşağıda bulabilirsiniz, internetten ekledim sözlerini de... sevdiğim bir şarkıdır çok. özet olarak diyor ki Sarah McLahlan, sözlerini genelleştirirsek; hepimiz masum doğarız ve hala masumuz :)

Adia

Adia, I do believe I've failed you
Adia, I know I've let you down
Don't you know I tried so hard
To love you in my way?
It's easy, let it go

Adia, I'm empty since you left me
Tryin' to find a way to carry on
I search myself and everyone
To see where we went wrong

No one left to finger
There's no one here to blame
There's no one left to talk to honey
And there ain't no one to buy our innocence

'Cause we are born innocent
Believe me Adia, we are still innocent
It's easy, we all falter
Does it matter?

Adia, I thought that we could make it
But I know I can't change the way you feel
I leave you with your misery
A friend who won't betray
I pull you from your tower
I take away your pain
And show you all the beauty you possess
If you'd only let yourself believe

That we are born innocent
Believe me Adia, we are still innocent
It's easy, we all falter
But does it matter?

We are born innocent
Believe me Adia, we are still innocent
It's easy, we all falter
But does it matter?

Believe me Adia, we are still innocent
'Cause we are born innocent
Adia, we are still
It's easy, we all falter
But does it matter?

Sarah McLachlan deyince, onun en sevdiğim şarkısını eklemeden de edemedim, ve 'Angel' şarkısını da ekliyorum, 'City of Angels' filminin soundtrack'indeki şarkısının ki, bu film de benim klasiklerim arasındadır. dinleyin, dilerim seversiniz siz de, dinlemediyseniz...



dayanamadım, filmden alıntılı videosunu da ekledim, filmi izlemediyseniz de izleyin derim mutlaka, inanıyorum çok seveceksiniz, ama acıklı sonu ne yazı ki :( ona göre, mutlu sonlu olmayan filme dayanamayacak durumda iseniz, önermiyorum. ama ona rağmen ben onlarca kez izledim bıkmadan... bana çok özel film geldi, çoğu kişi öyle görmemiş olabilse de ...


yargılamak

birbirimizi sürekli yargılıyoruz... kendimizi de yargılıyoruz... hep yargı hep yargı...

buna spiritüel bilgeler iyi bakmıyorlar, sürekli yorum ve yargılama halinde olmamıza yani...

beni kızdıran hadi kızdıran demiyeyim, benim kabul edemediğim, başkalarını birbirimizi yargılamayı hadi bir yere koydum; hata yapan ya da hata yaptığını, yanlış yaptığını düşündüğümüz kişilere yargıçlık yapmamız.

Hukuk düzeninde -ki hukukun olduğu çoğu ülkede bile hukukun tam olarak işleyemediği veya haklıyı korumadığı zamanlar olduğunu da biliyoruz- suçlu zaten cezasını çeker, bazen haklı bazen de haksız yere ceza çekiyor hukuki olarak. tabii hukukun işlemediği ülkelerde ne haksızlıklar yapıldığını da biliyoruz... ki; hapishane sistemine de çok karşı olduğumu söylemeliyim, hele idama son derce karşıyım, başka yöntemler geliştirilmeli insanları bir yere tıkıp yıllarca orada tutmak yerine, yapıcı yöntemler, herkese pozitif dönen yöntemler geliştirilmeli, insanlığa ve doğaya pozitif dönen yöntemler...

benim kabul edemediğim bunlardan öte şu; hukuki suçla ceza veremediğimiz kişiler hakkında asıl hikayeyi gerçeği bilmeden, onların hatalarını veya yanlışlarını hayatın içinde onlara ödetmeye çalışmak. karmaya bırakalım yeter, ama yargıçlık yapmaya kalkıp ona ders vermeye çalışıp kana kan dişe diş uygulamalar ne kadar düşük bilinç bir zihniyettir anlamıyorum gerçekten. ne kadar çocukça... hı, sen benim saçımı çekmiştin, al ben de senin oyuncağını kırıyorum, demek gibi.

o zaman bu dersi vermeye çalışan kişide yeni bir karma ürüyor... kabalığa sevgiyle cevap vermek gerek, o kişinin gerçeğini anlamak gerekli. çok bilmişlik yapıp o kişinin ahlaki yargıçlığını yapmak değil. hukuk kurallarıyla belirlenmemiş olan ahlaki yanlışlarda (ki kime göre yanlış, bu kelimeyi yazarken bile elim varmıyor), bu o kişinin Tanrı ile arasında olan bir şeydir, ya da vicdani konusudur diyeyim. Karması zaten ya bu yaşamda ya da farklı bir gerçeklikte işler...

tecavüz edenlerin ceza görmediği, yolsuzlukların hoş görüldüğü, cinayetlerin suç sayılmadığı ve kişilere peşkeş çekildiği sözde hukuk ülkelerinde, demokrasi olmadığı açıktır, burada tehlike hüküm sürmektedir, bunu istemez hiç bir gerçek insan. hukuki ahlaki suçlarının cezalarını almayan kişilere, cezasını hayatta vermeye çalışmak ne mantıktır, bunu da anlayamıyorum... bu sadece karmanın yönünü tersine çevirir... hatta ceza ve suç kelimelerini söylerken bile elim varmıyor, yine yargıçlık yapmaktan çok rahatsız oluyorum çok.

nefrete sevgi, öfkeye barış, egoistliğe açgözlülüğe ve diğer tüm negatif duygulara da hoşgörü anlayış yanıtı vermek - en azından his olarak - evrenin karmasını en güzel şekilde işletir, diye düşünüyorum, karma uzmanı olmamama rağmen, bunu siz de hissedebilirsiniz yaşamınızda... hayatımda daha kimseye karşı öç alma duygusu hissetmedim, böyle bir şeyi öğrenmedim de kimseden. başkalarının hayatına kendisine fiziksel ya da ruhsal tecavüz etmenin ne kadar etik dışı ve insanlık dışı olduğunu biliyorum , ama öç alma duygusunun da bir o kadar insanlık dışı olduğunu biliyorum. hatta evrenin planında, büyük planda, karmanın bile ne tür işlediğinden emin de değilim. tanrının; bazı dinlerin dediği gibi, sen bunu yaptın, al sana şimdi ben de sana bunu yapıyorum, diyecek kadar ucuz bir enerji seviyesinde olamayacağını da her aklı salim insan anlar. bu öyle kudretli bir düzendir ki, o kadar sevgiye dayanır ki, gerçek suçlunun olmadığını, bunun dünyanın domino etkisinde düzeninde olduğunu bilir. zaten düşünün, bu dünya düzeni gerçeği, bir insanı iyi yapacak genleri ve eğitimi ona veriyor; diğerini kötü yapıyor, sonra hayat oyunu ilerliyor; bu düzenin parçası gerçekliği sonra yarattığı bu gerçeklik için bu yaratımlara ceza veriyor... hiç düşünmüyoruz hiç düşünmüyoruz... ne acı ki hiç düşünmüyoruz. tanrıyı eli sopalı sakallı dede yapıyoruz, kötülük yapınca bizi döven, iyilik yapınca seven. vay be, demek tanrıyı evrenin ululuğunu bu olağanüstü düzeni, bu dar mantığımızla bu kadar küçültebiliyoruz, inanamıyorum...

bugün 31 Mayıs Gezi olaylarının başlangıç tarihi, şu ana kadar kastettiklerim Gezi olaylarıyla ilgili değil... zamanında, doğru zamanda, doğru şekilde isyan etmenin ne kadar doğru olduğunu çoğumuz kabul ederiz.

sadece bu çağda, yüzyılda, ilk çağlarda bile olmayacak derecede ucuz zihniyet ve bakış açılarından kurtulmamız gerekiyor... bazı dinlerin, bunu yaparsan yanarsın cezalandırılırsın gibi korkutmaya dayalı ahlaki eğitimlerinde olduğu gibi bu tür bakış açısını, hayatımızdaki olaylarda birbirimize yargıçlık yaparak uygulamamamız gerektiğini de biliyorum.

suçlu kimdir? kuşu vuran çocuğa kuşların vurulması gerektiğini öğreten arkadaşı ve ona silah kullanmayı öğreten yakını mıdır yoksa kuşu vuran çocuk mudur suçlu; uyuşturucuya sevgilisini alıştırıp sonra onun uyuşturucu kullanmak için uyuşturucu satıcılığına bulaşmasında suçlu ona uyuşturucuyu alıştıran sevgilisi midir yoksa sevgilisinin annesiz babasız büyüdüğünde ve yalnızlığında ve parasızlığında ta küçük yaşta onu bu işlere bulaştıran arkadaşı mıdır suçlu, atom bombasıyla ülkeleri bombalayan zihniyetler midir suçlu yoksa onlara hayat boyu savaşmanın ondan olmayanın yok edilmesi gerektiğini öğreten bir sistem midir yoksa atom bombasının keşfedilmesinde katkısı olan onunla ilgili bilimsel keşifleri yapan bilim adamının asistanı mıdır suçlu, saksıyı pencerenin önüne koyduğunda bir rüzgarda aşağı düşüp geçen kişinin kafasını yardığında ve o kişiyi hastanelik ettiğinde suçlu saksıyı oraya koyan mıdır yoksa pencerenin önündeki pervazı dar yapan mıdır yoksa yoksa, ...... yoksa yoksa .... bu böyle gider....

hatta suçlu aramanın ne kadar komik olduğu da açıktır. evrenden bakınca, her şeyin bir nedeni vardır, o anda görülmeyen bir nedeni vardır; kimi zaman etkileyebildiğimiz, kimi zaman ise kabul etmek zorunda kaldığımız, ama çoğu zaman şu anki gerçekliğimizden asla algılayamadığımız.

hukuk sistemi, toplumlarda düzeni sağlamak için kurulmuştur. çünkü hukuk düzeni olmazsa, cinayetlerin tecavüzlerin hırsızlıkların yolsuzlukların önü kesilemez diye düşünülmüştür; çünkü insanlık her yerde iyi gelişmemiş ne yazık ki... ve bu zihniyetle oluşmuştur hukuk düzeni çünkü insanların doğasının iyi olmadığı düşüncesiyle... ama hukuk düzenleri de dünyanın çoğu yerinde aksak sakat gitmektedir şu anda. ceza neye göre verilir? niye ona 10 yıl diğerine 5 diğerine 1 yıl diğerine bir ömür boyu, neye dayanarak? bir kişi öldürürsen şu ceza, 10 kişi öldürüsen şu... - pardon, kiloyla patates mi alıyoruz? hatta bazı ülkelerde idamlar bile var... kriter nedir? sadece birini öldürmek ya da hırsızlık vb. suçlar mı vardır, peki ya kalp kırmanın? kalp kırıklığının cezası hangi hapiste var? siz bilir misiniz bir kalp kırıklığını bir ömür boyu tamir edemeden ölen insanları, bir kalp kırmak cinayetten beter olabilir bazen... hukuk, neye göre, kime göre hukuk... ama kalp kırmak bile bu evrende bir şeye hizmet eder bilir misiniz. bazen kalp kırıklıklarının insanı ne kadar da güçlü bir ruha dönüştürebildiği de bir gerçektir, tersi de olabilirken. her zaman dünya gerçekliğinden bakmasak ne güzel olur...

hukuksuzluk günümüzün vahşi insan ve kötü insan doğası ortamında çok tehlikeli elbette. ama insanlık farklı evrimleşseydi ve sevgi saygı üzerine kurulsaydı, hukuka da hapishaneye de ihtiyaç olmazdı. hayal edebilir misiniz bambaşka bir düzen? sadece politik değil kastettiğim. ekonomik de değil. ne yazık ki politik ekonomik kalıplarımızdan hayal gücümüz bile kısıtlandı. ne acı.

ekonomik sosyal sistemleri, başkalarının suç işleyeceği şekilde kurgulayanlardır çoğu zaman suça iten insanları.

kötü eğitimden vicdanlı dürüst insanların çıkabildiği gibi, iyi eğitimden de çok korkunç insanların çıkabildiğini biliyoruz ki bunu derken bile yargılamaktan rahatsız oluyorum insanları... ve eğitim de cevap olmayabiliyor demek ki...

özetle, birbirimizi yargılarken, ya da başkalarını, iki kere düşünelim derim. birincisi, içgüdüsel dürtüsel motivlerimiz kızmak hatta bazen küfretmek sövmek kötülemek vb. iken; ama diğer düşüncemiz motivimiz de, bunun arka planı olmalı. mahkemelerdeki yargıçların bile yapmadığı, yapamadığı, hukuk düzeninin bunun izin vermediği bir ikinci bakış açısıdır bu. olayın arka planına gitmektir. sahnenin arkasına bakmaktır. masanın altına, dolabın içine bakmaktır. kabuğu soymaktır. tozu kaldırmaktır. küfü gidermektir. kapağı açmaktır. kitabın kapağını çevirmektir. screen saver yani ekran koruyucunuzu bir tıkla gidermek ve gerçeği görmektir. neden nasıl gibi soruları gündeme getirmektir, dominodaki onlarca hatta binlerce taştan geriye gitmektir. işin içinden çıkılmayacağı için de, sonunda işi evrene karmaya bırakmak düşer ya. dünyanın en her şeyi bilen insanının bile içinden çıkamayacağı kozmik bir düzendir burası. herkesin bir görevi olduğu ama mezar taşına, özgeçmişe, yazılandan bahsetmiyorum, ya da kişinin arkasından konuşulanları da demiyorum o öldükten sonra, işinden mesleğinden, sıfatlarından kimliklerinden bahsetmiyorum, asıl görevinin evren katında bambaşka olabildiğini söylüyorum, yani; piyonlarız çoğu zaman hatta her zaman. hayat oyununda bazılarının şah bazılarının vezir olduğu düşünülebilir. hayır, bu dünyada hepimiz piyonuz. dünyada evrenin piyonlarıyız. bu düzlem üzerindeki şahlar vezirler bile aslında evrenin piyonu. hepimiz bir şeyi koruyoruz, bir şeyleri koruyoruz. koruduklarımızı bilmiyoruz ve bazen bir şeyi yapma sebeplerimiz aslında sandığımız sebepler olsa bile, gerçekler, binlerce yıl sonrasından veya evren gerçeğinden bakılmadıkça anlaşılamıyor. bu hayatta da özgür irademiz olsa bile, seçimlerimiz hayatlarımız hep bir gerçekliğe hizmet ediyoruz. yani işçi olan tüm insanlık aslında. politik gerçeklik anlamındaki piyonluktan bahsetmiyorum. bahsettiğim, var olmamızın sebeplerinin daha derin olması... ve bu derinliğin ve gerçek nedenlerin, bu dünya üzerindeki kurguda anlaşılmadığı, sahip olduğumuz titirlerle mevkilerle de anlaşılmadığı. dünyadaki kurgusal düzenle evrendeki farklı olabilir. kuklayız da demiyorum, ama bu dünyada bazı konularda piyonluk yapmaya geliyoruz diye düşünüyorum.

dilek-öneri: hukuk düzeninin olmasının gerekmeyeceği kadar dürüst onurlu sağlam karakterli sevgi dolu vicdanlı insanlardan oluşan bir gezegen olmamızı dilerim veya böyle bir gezegen olmak için tohum atmamızı. ve birbirimizi yargılarken ve birbirimize ahlaki yargıçlık yaparken de herkesi sağ duyuya davet ederim. nefrete sevgiyle yanıt verip, hukukla çözemediğimiz haksızlıkları karmaya bırakmamızı öneririm - elbette isyan ve haksızlıklara ses çıkarmayı unutmadan zamanında-hukuk düzeniyle zoraki dayatmaların, silahın, hapishanelerin gerek kalmayacağı derecede, barış dolu bir yere dönüşmesini dilerim gezegenimizin, dünyamızın. yani bir okyanusta yaşayan milyonlarca tür balık gibi olmamızı dilerim bu gezegende, ama hiç birbirini yemeden, yani hayvansal güdülerimizi bile yenerek ve açgözlülüğümüzü de yenerek... inanıyorum, ve de umutluyum...

30 Mayıs 2014 Cuma

Cuma günü şarkısı geliyor... ve geldi

evet, bir cumayı daha geride bırakıyoruz, bir cuma klasiği ile kapatalım cumayı, tabii ki, Türkiye saatiyle, daha dünyanın yarısı cumada...

her günü severim... ama çocukluktan kalma, ertesi gün okul olduğu için bi pazar günü için iç sıkıntısı, iş hayatından kalma da pazartesileri hissettiğim sıkıntı vardı, ama onlar da geçti... iş hayatından ve okul zamanından kalma cumaları severim ertesi gün tatil başladığı için, bir de cuma günü doğduğum için severim...

yine de dediğim gibi artık günlerde ayrım yapmıyorum, hepsini seviyorum... bakalım yine düzenli sabah akşam tik tak iş düzenim başlarsa, benim pzt. sendromları ve cuma aşkları yine başlayabilir... umarım bana hiçbir sendrom yaşatmayacak kadar sevdiğim bir işe gittiğim zamanlar gelir... yoo şu anda işim var ama sabah akşam tiktaklardan değil sadece, sorumluluk desem daha doğru olur.

evet, bir cuma klasiği, ve bizim teenage yıllarının da hit'lerinden,
The Cure söylüyor, "Friday I'm in Love"

şarkı sözleri de aşağıdaki linkte, şarkının videosu da şarkı sözlerinin altında eklenmiş, bana çok iş düşmedi böylece :)

hadi bakalım, daha önce dinlemediyseniz, sevecek misiniz... herkese harika haftasonları...

tıklayın: link

ve cuma (ingilizcede "friday") resimleri de ekleyelim bakalım (internetten ekleme, ben hazırlamadım resimleri), sona bi tane bişeyler çiztirtiverdim boyadım o kadar cuma günü için, renkli, menkli bişiler, öncekiler internetten...










Can Yücel'den iki şiir, bir bahar esintisi tadında...

Su Gibi

Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan...

İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...

Can Yücel


Her Şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Can Yücel

29 Mayıs 2014 Perşembe

sezgilerimiz

evet sezgilerimizin olduğu bir gerçek, herkeste var, ama çoğu kişi dikkat etmediği ve odaklanmadığı için neleri sezgisinden yaptığını fark etmiyor ve o yüzden bilmiyor da sezgisel de olduğunu...

ama tamamen sezgisel olsaydık, her şeyi bilirdik. örneğin, sayısalda çıkacak rakamları, maç sonuçlarını, bazı afetleri-felaketleri-olayları önceden sezip önlem olabilirdik. Hani var ya, Tom Cruise'un oynadığı eski bir Steven Spielberg filmi olan Minority Report. Suçları önceden görmenin sonucunda suçlar yapılmadan engelenebiliyordu...

ya hepimizde, ya bazımızda, ya azımızda, ya çoğumuzda olan bir özellik sezgisellik. ama yine de tamamen sezgisel olduğumuzu da düşünmüyorum. bu konuda yeterince araştırma da yapıldı mı bilmiyorum, çünkü beyin araştırmalarının değil de sanki daha çok spirütelizm araştırmalarının konusu gibi... ama üstüne gidilse mutlaka o konuda da bazı verilerimiz olur somut.

ama bu, kader gelecek vb. konularda da bir sürü soru işaretini beraberinde getiriyor ve dünyamız-varoluşumuz ve kozmik düzen hakkında çoğu şeyi şimdilik bilemediğimiz için bu alan bize karanlık görünüyor ve incelemeyi düşünmüyoruz bile... düşünsenize, geleceği sezmemiz demek, geleceğin belirli olduğunu gösterir, eee o zaman da, belirli bir gelecek varsa, o zaman biz niye yaşıyoruz? aynı Elton John ve LeAnn Rimes'ın "Written in the Stars" şarkısının sözlerinde olduğu gibi, acaba biz bir deneyin parçası mıyız insanlık olarak...

niye varız? yaşamamızın, dünya üzerinde var olmamızın, ürememizin, hayatlarımızı devam ettirmek ve bu gezegeni korumak istememiz ve gelecek nesilleri de düşünmemiz o zaman sadece bize verilmiş bir içgüdünün sonuçları mı... eğer her şey belli ise, ya da belli mihenk taşları kesin kader ise ama aradaki yollar bizim insiyatifimizdeyse, o zaman biz eğlenmeye mi geldik dünyaya, hoş vakit geçirmeye mi, zaten çıkış noktamız ve varış noktamız ve aralardaki molalarımızın yerleri bile belliyse... ya da Aerosmith'in şarkı sözlerindeki gibi "Life is a journey, not a destination" diye düşünerek, varacağımız yerler, sonuçlar belli de olsa, sadece o yolculuğu yaşamak için varız belki de... yani, sonuçlar zaten belli, ama o serüven içinde o yolculuk süresince biz değişiyoruz, gelişiyoruz, deneyimliyoruz, öğreniyoruz, öğretiyoruz, yaşıyoruz, hissediyoruz...

hayat koşuşturmasından, bunları kimse düşünmeye layık bile görmüyor, zaten iş güç geçim derdi ya da para kazanma derdi kariyer okul, ev işi, iş işi, koştur dur, kimse zaten bunları düşünmeye vakit bile bulamıyor, yaşayıp gidiyor. felsefenin işi deniyor veya spiritüelcilerin, ya da film senaryosu kitap senaryosu gibi ele alınıp 3-4 saatlik ya da 1-2 haftalık fantastik seyahat olarak görülüyor ne yazık ki...

o yüzden eski uygarlıklarda, felsefe, spiritüellik çok daha gelişmiş, çünkü çok daha vakti varmış insanların ve geçim derdi peşinde koşma önceliği olmadığı için de sorgulama varmış varlığını insanın ve çoğu şeyi sorgulama. ve tabii ki vakit de olunca; ben kimim, niye varım, insanlık niye var, yaratıcı kim, ya da bir yaratıcı var mı ve binbir çeşit soruya cevap aranmış. biz bile bu çağda hala taaa o zamanki keşiflerin ya da beyin jimnastiklerinin devamını yapıyoruz. felsefeciler bile binlerce yıl önceki felsefi protokollerin izinden gidiyorlar, bu da bi yandan iyi bi yandan kötü olabiliyor...

bu dünyaya gelmek; zaten okula gitmek kariyer yapmak demek oldu. okulların yaşı iyice küçüldü, çocuk doğar okula gider ve ömrünü okullarda geçirir. ne yazık ki okullar da, eğitim sistemi kalıplarında olduğu için, sorgulamak ama her şeyi sorgulamak öğretilmez, çünkü bundan korkulur.

eğitime karşı değilim. sadece hapishane görünüşlü, belli saatlerle kısıtlanmış, ezberci, abuk sabuk eğitim düzenine - ki dünyanın çoğu yerinde böyle - karşıyım. çocuklar, bilgisayar oyunu oynamak, internette chat yapmak, resim yapmak, oyun oynamak gibi motivasyonlarını ne yazık ki derslerde hissetmiyorlar. o da bir zorunluluk oldu aynı hayatın kendisi gibi. zaten dünyanın çoğu yerindeki eğitim sisteminin de amacı, ilerideki mekanik otomatik kalıplı standart iş dünyasına kalıp insan yetiştirmek.

yani bu gezegende doğmak demek, okul-iş para kazan çocuk yap sonra çocuğun da yaşamını okul-iş para kazan izlesin... tabii sanatla sporla uğraşan kesim daha şanslı bu anlamda... ama onlar da binbir kalıplı sınavlı budamalı eğitimlerden geçiyorlar...

acaba tüm bu dünya üzerindeki oyunun, kurgunun, herkes için farklı tasarımlı kısa veya uzun serüvenin, evren için bir anlamı var mı? aynı soruyu tekrar soruyorum. tüm bu ideallerimizin, ülkelerimizin, gezegenimizin iyi anlamda tekamülü gelişimi için çabalarımızın bir anlamı var mı...

yoksa, bazı felsefecilerin dediği gibi, anlamsızlık mı var, biz bu dünyada bir tesadüfün ürünü müyüz, ki tesadüf yoktur diyen görüşler de var. tüm bu farklı görüşlerin binbir savunucusu var, onların isimlerini tek tek bulup yazmak şimdi vakit alacak, bir makale değil yazdığım çünkü o yüzden sadece böyle görüşler var diyorum. amacım, bu soruyu dile getirmek blog üzerinden, cevabı bir gün ya bana ya da bir başkasına ya da başkalarına gelsin dileğim...

yani belki de bu dünya gerçekten sadece bir zaman geçirme.

bazı bilgeler, hayatın amacının ruhsal tekamül olduğunu da dile getiriyorlar. ve her şeyi ruhla açıklıyorlar. ruhsal tekamül. biz ruhlarız ve ruhumuzu tekamül ettirmek için sürekli dünyaya geliyoruz vb. açıklamalar. ne inanıyorum ne inanmıyorum. tamamen kanıtlanana dek her şeye ne kapalıyım ne tamamen açığım.

felsefi şıftırtmalar yapmamdan, neden felsefe okumamış ki o zaman diye düşünebilirsiniz, ama felsefe de ne yazık ki binbir kalıbın içinde kıstırılmış gidiyor. felsefenin ve bilimin hızlı ilerleyememesi için ve özgür olamaması için neredeyse her şey yapılıyor.

sezgiden konu açılmıştı, bu konuda bilimsel ya da bilimsel olmayan bilgi ya da makale ekleyeceğim buraya, yakın zamanda ya da sonra... , şimdilik kaos teorisi ile ilgili bir link ekliyorum (İngilizce yalnız) http://en.wikipedia.org/wiki/Chaos_theory , eylemlerin sonuçları etkilediğine dair bilimsel bir teori hani duymuşuzdur ya kelebek etkisi diye de, en azından, sonuçları etkileyebileceğimizi söylüyor, tabii teoriyi yaşama uygularsak ki bu da ne kadar doğru olur o da ayrı bir araştırma konusu... neyse, sorumun cevabı sadece bu teoriyle açıklanmıyor tabii ki... dediğim gibi, hem sezgiyle ilgili, hem de sorumun cevabına  yakın olan, bilimsel ya da bilimsel olmayan bilgi ya da makale ekleyeceğim...

Beni Kategorize Etme

kategori, hayatı kolaylaştırmak için yaptığımız bişey, hele çağımızda, her şeyin bin bir türü çeşidi varken, arasında kaybolmamak için yapıyoruz biraz da...

ama ya birbirimizi kategorize etmek, hem de duygusal anlamda da...

taa çocuklukta dinlediğim ve çok sevdiğim bir şarkıyı paylaşmak istiyorum... Sezen Aksu'nun milyon tane hit şarkısından biri sadece, ama sözleri de müziği de çok hoşuma gitmişti, yıllar sonra baktım şimdi, gerçekten de çok hoş. Bülent Ortaçgil yazmış sanırım sözlerini, ama ezgisi de çok hoş. klibini de bulabildim internetten, paylaşıyorum video'sunu, tıklayın: link

kategorisiz, birbiriyle yarıştırılmayan karşılaştırılmayan, kalıplaştırılıp önyargı bulutuyla engellenmeyen sağlıklı ilişkiler, iletişimler dilerim...

----
Şarkının sözleri:

Sezen Aksu – Beni Kategorize Etme
Albüm Adı : Sezen Aksu Söylüyor

Beni kategorize etme
Benle oynama
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma
Karikatürleştirme beni
İlahlaştırma
Tabulaştırma sakın tapulaştırma
Ben seni öyle sevdim öyle sevdim
Ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim
Matematiklaştirme beni çarpma, bölme
Toplama, çıkarma sakın beni hesaplaştırma
Mekanikleştirme beni otomatiklaştirme
Yarıştırma sakın onla bunla karşılaştırma
Ben seni öyle sevdim öyle sevdim
Ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim
Sıkıştırıp tıkıştırma beni depolaştırma
Duygularım yok oldu yüreğimi nasırlaştırma
Beni demoralize etme depolitize etme
Her işten kaçar oldum beni illegalize etme
Ben seni öyle sevdim öyle sevdim
Ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim

28 Mayıs 2014 Çarşamba

T-shirtlerim

http://www.pinterest.com/feridepinar1978/my-t-shirts/ link'ine, T-shirt'lerimi ve varsa kısa hikayelerini ekledim, ama tüm hikayelerini de değil.

çok yeni T-shirtler değil, hatta bazısı baya eski. yeni T-shirt alırsam da buraya ekleyecem resmini.

yalnız pinterest'e ingilizce yazdım notları, çünkü dünya üzerinde ingilizce bilen daha çok diye, ingilizceniz yoksa ama sadece resimlerine de bakabilirsiniz...



çok fazla gibi görünebilir ama değil, uzun yıllardır biriken T-shirtler... yoksa ben de kapitalizmin tüketim girdabına uymak istemezdim ama ne yazık ki bayanların güzel giyinme zevki kapitalizmin de çok iyi bir kozu oldu...

neyse bundan sonra, mümkün olduğunca ekonomik olmasına gayret edicem, ve kimsede olmayan T-shirt olması için de kendim boyayacam ya da yaptırıcam...

ne kötü ki, kullandığımız eşyalar, giysiler hep, bizimle birlikte binlerce hatta bazen milyonlarca kişide olanlar... bundan hoşnutsuz olmayanlar olabilir, ama yine de aldıklarımızı, stciker ile boya ile veya başka şeylerle süsleyerek ya da değiştirerek birazcık kişiselleştirebiliriz....

biraz hayal gücü lütfen

yaaa hepimiz ekonomik-maddi güç, kariyer gücü, fiziksel güç, sağlık gücü, spiritüel güç vb. gibi güçlerle uğraşmaktan sanırım hayal gücünü unuttuk !

biz diyorum ama insanlığı kastediyorum, geçmişten günümüze...

bakın, kullandığımız çatallar bıçaklar hep aynı renk - sıkıcı metal ya da ahşap-, kaldırımlar gri, erkek ayakkabıları çoğunlukla siyah kahverengi, spor ayakkabılarının bile renklenmek daha yeni akıllarına geldi nedense :), sadece renkler mi, sayıların-harflerin- dillerin kalıplarına sıkışmışız, özgürce düşüncen açık fikirli yaratıcı doğan renkli çocuk beyinlerimiz ezberci tuhaf eğitim sistemiyle de griye hatta siyaha dönüşüyor. tasarımları, renkleri, sadece çiçeklerde ya da resim tablolarında görmeye alıştık...

kıyafetlerimiz pantolon, etek, gömlek, T-shirt. vb. hele erkeklerinki iyice kısıtlı... değişik giyinmek ise şarkıcıların sahne kıyafeti ile sınırlanmış. ofis kıyafetlerine ise hiç bulaşmayayım, üff daral geliyor insana, bir kalıp bir kalıp aynı iş hayatının kalıpları gibi...

arabaların modelleri de çılgın değil... ablam der: "ben ... araba modelinden istiyorum ama pembe üzerine yeşil yıldızlar olsun istiyorum" , ben de ona derim: "ya, o zaman tüm İstanbul seni tanır :)"

değişikliğin farklılığın çılgınlık olarak algılandığı bir çağdayız...

anlamıyor musunuz? özgür yuva ve anaokulu gibi eğitim sistemlerinden, hadi ilkokulun da tatlılığından, özgürlüğünden sonra,,,,,,,, niye sıkıcılaşıyor her şey ?!! düşünün niye? ÇÜNKÜ KALIPLARA SOKMADAN, BEYİNLERİ BUDAMADAN BU DÜNYADA KİMSEYİ KONTROL ETMEYİ beceremezler. amaç bu; kontrol edebilmek. özgürlükten, hür düşünceden ondan korkuluyor.

özgürlük, hür düşünce; felsefe ile; özgür yaratımlar ise tasarımla sanatla kısıtlandı. sokağa inemedi. hatta felsefe bile özgür değil; o da akademinin kısıtlı sistematiğinde yeterince özgür değil.

anaokulları ve ilkokullar ne yazık ki üniversitelerden daha özgür. hatta ilkokulların da artık ağaç budama merkezlerine dönüştüğünden korkmaktayım.

niye dünya korkulu sıkıcı karanlık renksiz ya da tek renk monoton klasik kalıplı ?????!!!!!!!!!!! niyeeeeeeeeeeeee??????!!!!!!!!!!!

evet biraz hayal gücü.... hepmizde olan ama çoğunlukla budanan.....

hadi rengarenk boyayalım dünyayı, ve her kalıbın dışına çıkalım, merak etmeyin AYIP olmaz :)

özgürlükten sadece dövme yaptırmayı, saç kazıtmayı, çılgın giyinmeyi ya da içki sigara içip çılgınlar gibi eğlenmeyi kastetmiyorum.... hatta bundan bahsetmiyorum bile...

farklı bir dünya nasıl olurdu diye düşünsek diyorum... elinize aldığınız çatalın, kullandığınız arabanın tasarımını, giydiğiniz eteğin pantolonun şeklini, ve daha milyon tane şeyi kullanırken, bu acaba nasıl da olabilirdi, diye zevklerim bu kadar kıstlandırılmış, kalıplandırılmış, beğenilerim şekle sokulmuş diye de düşünebilirsiniz..............

yani özetle;

farklı bir dünya istiyoruz, renk renk, parlak, ve özgür bir dünya İSTİYORUZ DUYDUNUZ MU?

feride pınar zeybek; 28 mayıs 2014 gece 23'den sonra yazdı, fikri ise gün içinde geldi, tüm onunla bu hissi paylaşanları da hissederek...




27 Mayıs 2014 Salı

hayat kurtarmak hk.

insanlar niye birbirlerinin hayatını kurtarma söz konusu olunca inanılmaz bir duyguyla hemen harekete geçerler, bazen refleksel, bazen bilinçli... ve hayvanların da hayatlarını kurtarmak konusunda da aynı refleks var insanların birbirlerini kurtarmak için duydukları refleks kadar olmasa da...

bu konuda ablam birkaç ay önce bir video izletti, o videoyu izledikten sonra da şu yorumu yaptım; çünkü bilinç altında hepimiz bir'iz, ve bir yaşamın tehlikede olması, kendi canımızı kurtarmaktan farksız... ya da belki de o anda araya Tanrı giriyor ve hayati tehlikedeki kişiye ya da onu kurtaracak kişi/kişilere bahşediyor kurtarma kudretini (ablamın bir arkadaşı da bu yorumu yapmış).

çünkü hepimiz ölümlü de olsak (fiziksel anlamda), ölümü tadacak da olsak ve ölüm belki de güzel de olsa, yaşamamız gerektiğine inanıyoruz ve yaşamları mümkün olduğunca korumamız gerektiğine inanıyoruz ve doğamız yaşamları korumamız gerektiği yönünde...

ölmek istemek ve yaşama son vermek istemek; doğamız dışında olabilir, o yüzden intihar riskli kişiler psikiyatrik müdahaleye alınıyor derhal. bu konuda karşıt görüşler de var ve ölmek herkesin hakkı gibi düşünceler... ama tıpta ve hukukta Türkiye'de de dünyanın çoğu yerinde de, insanları ölümden kurtarmak ve ölmelerine izin vermemek söz konusu, hatta ötenazi de çoğu yerde yasak - çok özel durumlarda izin veriliyor sanırım-.



işte ablam Pelinsu'nun bana izlettirdiği video'nun linki: (lovepeaceandharmony.org sitesindeki kendi blog sayfasındaki video'lardan aldım link'i): tıklayın: video (youtube'da sorununuz varsa izleyemezsiniz ne yazık ki...)

siz de düşünün bakalım, birbirini kıskanabilen incitebilen birbirine kızıp sövebilen insanlık, hayati risk söz konusu olduğunda nasıl da yaşam kurtarıcısı olabiliyor aynı zamanda, hatta bazen kendi hayatını bile riske atarak... ya da dedikleri gibi, çok kötü görünen insanlık doğası aslında iyi mi? 

Kıskançlık Peki Neden ?!**?!?=?-!'?!?%&>|<+-+-????!!!!****''''? Neden nasıl olur ne bu kıskançlık ne yaaa ??!! off ufff --- !!! ----


ya, kıskançlık, hadi düşünün bakalım hayatınızda hiç kıskandığınız oldu mu?

benim çıkış noktam kedilerimiz...

Romeo ve Walter birbirlerini çok seven kankalar olmalarına rağmen, bazen birine fazla sevgi gösterdiğimde ya da bilinmeyen nedenlerden ötürü, birden kapışabiliyorlar... yani hayvanlarda bile var bu duygu ne ilginç...

belki kıskançlık demek fazla negatif tınılı, yumuşatıp özenme imrenme de diyebiliriz...

ama Romeo ve Walter, ikisinden birine bişey olsa, bir garip ses çıkarsalar bağırsalar vb.. hemen diğerinin yanına koşarlar, yani hayati tehlike vb. olduğunu düşündüklerinde birbirlerine acayip sahip çıkarlar... ama ona rağmen evin prensi paşası rolünü paylaşmak bazen onlara zor geliyor... Jennifer da öyle, erkek kedileri hadi bir dereceye kadar kabul etse de, dişi kediyi eve sokmuyor...

tahminim insanlarda kıskançlığı en çok kadın-erkek ilişkileri körüklüyor... hele aşıksanız, ya da aşık olduğunuzu düşünüyorsanız, sevgilinizin ya da sevdiğinizin TOP'ı olmak istersiniz ve bakış bir yere kaysın, ya da hissedin bir başkasına ilgi; mutlaka kıskançlık kabarabilir sizde de... bilmiyorum, eğer gerçekten birbirimize çok aşık olduğumuz ve birbirimizi iyi tanıdığımız bir ilişki içinde bulursam kendimi, hiçbir kadını sevdiğimden kıskanacağımı düşünmüyorum. kıskançlık uyandırabilen ilişkilerde mutlaka güven ya da aşk sorunu vardır, ya da ilişkideki partner'lardan birinde bir sorun vardır.

bu konuda çok yazı yazılmıştır, internnette milyon tane bulabilirsiniz...

benim tecrübemde kıskançlık duygumu uyandıran; sadece ilişkide olduğum veya ilişkide olduğumu sandığım erkeğe karşı olmuştur; ama tehlikeli kadınlara karşı çoğunlukla.

dilerim ki, kıskançlık duygumu uyandırmayan bir erkek bulabilirim, beni gerçekten seven ve tanıyan ve birbirimizde bulduğumuz aşkı sevgiyi, başka hiçbir kadının ne fiziğiyle ne de başka bir özelliğiyle aşık olduğum erkeği cezbetmeye çalışarak elimden almaya çalışmadığı...

diğer konularda kıskançlık yaşamadım, sadece imrenme özenme içimin gitmesi gibi duygular yaşadım... ama artık o da olmuyor çünkü hayatımı sevip kabullenmeyi ve ne olursa olsun benim hayatım diye ona sahip çıkmayı öğrendim.

bu benim hayatım; saçmalıkları abuklukları eksileri artıları komiklikleri kozmiklikleri başarıları başarısızlıkları tepeleri yokuşları düzlükleri yeşillikleri renkleri çölleri buhranları kahkahaları mutlulukları acıları ile benim hayatım, ve başka hiçbir insanın ne hayatına, ne aşkına, ne başarısına, ne de yoluna özenmiyorum; çünkü sadece benim hayatım beni ben yapabilir; başka bir hayatta kendimi gerçekleştirmem mümkün değil...

özet ve ek; kıskançlık doğamızda olabilir; nedenleri nasılları da araştırma konusudur; semptomları ağır olur ve kişiye yararı dokunmaz; ben de, kıskançlık duygusunu bende uyandırabilecek bir erkekten kaçıyorum, böyle bir erkekle ilişki yaşamamayı da diliyorum; imrenme ve özenmeleri de zaten kitabımdan lügatımdan çıkardım....

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Paranoid Aşk

Aşk,
her türü de iyidir, insanı bambaşka yapar;
ama romantik aşk gibisi yoktur,
insanı kanatlandırır, bulutların üzerine çıkarır,
hayallerini coşturur, kalbini çarptırır...

Ama,
Paranoid Aşk;
platonik aşkın bir türü gibidir,
çok daha zehirlisidir.
bir yalana inanarak insanın ömrünü alır götürür...

ama yine de platonik aşkın da paranoid aşkın da
bir iyi tarafı vardır;
kalbin boş olmasından,

o da;
şudur ki,
bir yalana inanmak bile insanda coşku sevgi uyandırır her zamankinden çok ve yoğun
ama aşk'sızlık, özellikle de romantik anlamda olanından bahsediyorum,
onsuz, yaşanılan boşluk ve hiçlik; platonik aşkın ya da paranoid ya da şizofrenik aşkın gerçek olmayan ama olağanüstü hislerinden çok daha acı bir duygu yaşatır insanda...




mutlu ol

Mutlu ol ama,
sadece sevildiğinde değil,
sadece onaylandığında, alkışlandığında değil,
sadece başardığında değil,

Mutlu ol ama,
bunun için,
maddelere, materyallere gereksinim duyma

Mutlu ol ama,
bunun için şartların,
olmazsa olmazların olmasın

Mutlu ol ama,
başkalarını mutlu etmek için, kendinden fedekarlık etme, veya
kendini mutlu etmek için, başkalarından yararlanma

Mutlu ol ama,
Burada yazılan gibi “ama”ların olmasın
“her zaman”ların olsun

Evet, mutlu ol,
her zaman mutlu ol
her şeye rağmen mutlu ol

-
feride pınar zeybek
yazdığı; saat: 23.05-23.11 – tarih: 8 nisan 2014
bu bloga ekleme: 26 mayıs 2014, saat 22.12 gibi

25 Mayıs 2014 Pazar

kozmik düzen


arkadaşlar, veya bunu okuyan her kimse :), ; bazen düşündünüz mü, nasıl güneşle dünya ve diğer gezegenler bu kadar kusursuz bir düzene sahipse, her şey inanılmaz bir dengedeyse, hayatta her şeyde de bu bilmediğimiz gizli denge olabilir mi ... tabii kaotik karışık bir dünyada yaşıyoruz, ama uzayda bu kadar inanılmaz bir düzen ve denge varken, dünyamızın kaotikliğinde bile bir düzen olabilir diye düşünmemek elde değil... matrix filmini sürekli örnek de vermek istemiyorum, o filmde de katılmadığım şeyler vardı ve çok fazla aksiyon yüklüydü o kısımlarını kastetmiyorum; ama sanki bir gün dünyanın da kodu çözülebilir mi ne dersiniz :) matrix'de rakamların üst üstte yazılıp kodun çözülmesi gibi birden dünyanın haritası da çıkarsa; kozmik haritasını kastediyorum, ruhsal haritalarımız da onun parçası tabii ki, gen haritalarından öte... gerçekten merak ediyorum :) acaba var mı, varsa insanlık ne zaman öğrenecek, öğrenilince ne olacak... çok matematiksel olarak da bakmıyorum bir yandan, duygusal sezgisel ruhsal da bakıyorum bir yandan da, ama o açıdan da bir kozmik düzen var, olmalı... bazıları ilahi düzen diyor, ilahi plan diyor, ve bir sürü açıklama; tabii ilahi düzene de katılıyorum, ama dünyaya bu düzen ne ölçüde yansıyor onu merak ediyorum yani keşfedilecek boyutları açısından... bilime, astronomiye, spiritüelizme, felsefeye, uzay araştırmalarına çok iş düşüyor; belki matematikçilere de, ne belli belki de hepimize herkese... belki umrunuzda değildir, ama merak ediyorum, hem de gerçekten çok...





Romeo & Walter - 25 Mayıs 2014 pozları

bizim delikanlıların bugünkü pozları :) kaçırmazdım tabii ki :) yine yan yana kanka pozlarını verirken :)








Romeo'nun tekli pozları
  


Walter'ın tekli pozları:






24 Mayıs 2014 Cumartesi

24 Mayıs 2014 - Günün şarkıları

Hold Me - Ebba Forsberg söylüyor (dinlemek için: spotify'dan dinleyebilirsiniz tıklayın üzerine, buraya: link - ama önce kaydolmanız gerekiyor sanırım...)

Love is a Shield - Camouflage söylüyor (dinlemek için: spotify'dan dinleyebilirsiniz tıklayın üzerine, buraya: link - ama önce kaydolmanız gerekiyor sanırım...)

Şimdi de bu iki şarkının sözlerini aşağıda görebilirsiniz:

Hold Me - Ebba Forsberg Şarkı Sözleri:

Hold me, just hold me please
Don't ask me, where I come from
Oh, what I cry these tears
Just hold me, hold me please

Let me rest in the silence of your embrace
Give me a moment and don't make me explain
'Cause all I need, and all I ask for

Hold me, just hold me please
Don't ask me, where I come from
Oh, what I cry these tears
Just hold me, hold me please

Let me rest in the silence of your embrace
'Cause all I need, and all I ask for
Hold me, hold me please

Let me rest in the silence of your embrace
Give me a moment and don't make me explain
'Cause all I need, and all I ask for

Hold me, just hold me please
Don't ask me, where I come from
Oh, what I cry these tears
Hold me, hold me please

http://www.songlyrics.com/ebba-forsberg/hold-me-lyrics/


Love is a Shield - Camouflage Şarkı Sözleri:

Love is a shield to hide behind
Love is a field to grow inside
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

Love is a baby in a mother's arms
Love is your breath which makes me warm
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

There is a feeling that flows through me
When you are near, you make it real
And we could live for this ideal
And all the pictures we run through
Seem to be perfect, seem to be true

But nothing is quite forever
Especially staying together

Love is a shield to hide behind
Love is a field to grow inside
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

Love is a baby in a mother's arms
Love is your breath which makes me warm
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

Love is a shield to hide behind
Love is a field to grow inside
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

Love is a baby in a mother's arms
Love is your breath which makes me warm
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

I don't care now what comes along
What counts is us no matter what will be
Just this naivety
The changing words we're taking in
Seem to be perfect, seem to win

But nothing is quite forever
Especially staying together

Love is a shield to hide behind
Love is a field to grow inside
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

Love is a baby in a mother's arms
Love is your breath which makes me warm
And when I sometimes close my eyes
My mind starts spinning round

Rap favorilerimden seçmeler

Believe Me - Fort Minor ; dinlemek için: link

Someday - Flipsyde ; dinlemek için: link

Stronger - Kanye West ; dinlemek için: link

Clint Eastwood - Gorillaz ; dinlemek için: link

Empire State of Mind - Jay Z & Alicia Keys ; dinlemek için: link

Stan - Eminem & Dido ; dinlemek için: link

Black Eyed Peas'den:
           - Shut Up ; dinlemek için: link
           - Let's Get it Started ; dinlemek için: link
           - Where is the Love ; dinlemek için: link

I Don't Care - Ricky Martin & Fat Joe & Amerie ; dinlemek için: link

Gangsta's Paradise - Coolio feat. L.V. ; dinlemek için: link

Butterfly - Crazy Town ; dinlemek için: link

Just be Good To Me - Karmah ; dinlemek için: link

Callin' You - Outlandish ; dinlemek için: link

Cry Baby Cry - Santana & Sean Paul & Joss Stone ; dinlemek için: link

I Can - Nas & Children ; dinlemek için: link

The Joker - Fatboy Slim ; dinlemek için: link

Geek in the Pink - Jason Mraz ; dinlemek için: link

Hook - Blues Traveler ; dinlemek için: link

Lonely - Akon ; dinlemek için: link

I'll be Missing You - Puff Daddy & Faith Evans ; dinlemek için: link

They Don't Care About Us - Michael Jackson ; dinlemek için: link








23 Mayıs 2014 Cuma

Aygız

http://www.dailymotion.com/video/xj3n3u_leman-sam-aygiz_music


Strange World

Ké söylüyor; 


şarkının sözleri:   

Is this our last chance to say all we have to say
Hiding here inside ourselves we live our lives afraid
So close your eyes and just believe in everything your told
Cause in this land of great confusion it's easy to give up control

Chorus:

Strange world people talk and tell only lies
Strange world people kill an eye for an eye
Strange world dream one-day we'll see the light
Strange world believe and everything will be alright

And this is the place where everything begins and ends again
No secrets left to find no seven deadly sins
This world that we have wasted has kept us very well
When science now is sacred who will save us from ourselves

Chorus:

Strange world people talk and tell only lies
Strange world people kill an eye for an eye
Strange world dream one-day we'll see the light
Strange world believe and everything will be alright

(Violin solo)

Strange world people talk sometimes I wonder why
Strange world people kill still no-one hears their cries
Strange world burn these thoughtless tears out of my eyes, eyes

Strange world people talk and tell only lies
Strange world people kill an eye for an eye
Strange world dream one-day we'll see the light, ahh, ahh

Strange world people kill and people hate and
People talk and people kill and still I wonder wonder why, why

http://www.songlyrics.com/ke/strange-world-lyrics/

22 Mayıs 2014 Perşembe

Garipler Diyarı

Garipler Diyarı yaşadığım yer
Ne İstanbul, ne İzmir Ankara ne de Antalya
Ne Avrupa Asya ne de Amerika Afrika Avustralya Antarktika...

Bir garip gönlüm var
İnce ruhum var
Satmadığım asla beş para etmez insanlara

Garipler Diyarı yaşadığım yer
Ne anne baba ne abla abi yanımda

Bir başıma tek başıma
Tek benim gibi gönüldaşlarla

Garipler Diyarı,
Bu dünyayı bir türlü anlayamamışların mekanı
Hiçbir zaman da anlayamayacakların...

Feride Pınar Zeybek; 22 Mayıs 2014'de, saat 23'e beş var gibi yazdı, beş dakikada yazdı ama ona yazdıran ise 5 dakika değil, geçirdiği 36 yıl..., başlığını ise saat 22:33'de attı.

Garipler Diyarı yazınca internette, şu yazı gözüme takıldı; takip ettiğim bir dergi değildir Sızıntı dergisi, yazı da zaten 1980 yılı arşivinden, ama güzel yazı gerçekten, onu da paylaşmak isterim buradan... :

http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/garipler-diyari.html link'inden aynen aktarıyorum:







Garip denince akla gurbet gelir. Sıla hasretiyle yanar garibin yüreği... Burma burcu gurbet kokar garipte.. Bir başkadır onlar... Bazen selam verirsin kalbleri kırılır, incinirler... Bazen hakaret edersin, döversin, söversin hediye verirler.. Gariplik kanununa akıl ermez. Garibin dostu olmaz derler. Onun için o lisan-ı hal ile, uçan kuştan, esen yelden meded umar.. Günleri, saatleri sayar... Bitsin çilem, bitsin bu gurbet Allah’ım, der. Gariplikten kurtulmayı dört gözle bekler...

Benim ”Bağrı yanık Anadolu’m.”.. Taşın toprağın,her şeyin gurbete adanmış.. Senin üzerinde öten kuş, meleyen koyun, çağlayan pınar hep “Gurbet Türküsü “söylüyor. Bana sanki ‘öz yatanında garip, öz vatanında paryasın” diyor.. Bu diyarda Yunus’ların ayaklarının izini yitirmişim. Bulamıyorum... Zira yol garip, yolcu garip.

“Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar.”
Diyen Yunus’um şimdi olsaydın:

“Bir garip kalmış diyorlar-Üç gün sonra unutuyorlar.” diye yine bu insanlardan bizar olurdun... Onlara sitem ederdin. Bugün feleğin sillesi nicelerinin güllük-gülistanlık olan yuvaların viraneye çevirdi. Nice çiçeği burnunda tap- taze gençleri kara toprak bağrına aldı.

Belki de onlar ettiklerini buldular ama arkalarında nice yavrular “Gariplik kaderimiz oldu” dercesine boyun büktüler.. Niceleri de “Talihten” dert yandı. “Kahpe felek sana nettim, neyledim.” diye.. Artık bu ülkede beşiği sallayan el’e; dil, yanık gurbet türküsüyle refakat ediyor.

Anarşi seline : “Dur! Yetti ettiğin zulümler.” diye bir gönül mektubu telleyen çıkmayacak mı? Yine bacalardan yükselen duman gök-kubbeye doğru büklüm büklüm çıkmağa devam mı edecek? Yine gönül sarayları virâneye mi dönecek? Yine bir taş bin baş mı yaracak? Binlerce yavru başını okşayan bir ele yıllar yılı hasret mi kalacak? Onların gözyaşlarının önüne tedbirler şeddi diye kupkuru teselli göndermek yarayı daha çok artırmaz mı? Yetmez mi bu viranede öten baykuş sesleri? Biraz da bülbül nağmeleri dinleyelim. Bu topraklar,üzerinde yaşayan ölülerin değil; bu topraklar için şehit olup, toprağın altında yatanların değil midir? Bizim hamurumuzda onların himmet eli var. Nedir bu hal-i perişanımız? Niçin bir düğüm çözülmezken üst-üste binlerce düğüm oluşuyor? Çünkü toprağın altındaki dede:

“Moskof keferesinden intikam alamadan giden diye mezar taşına yazdırırken, torunu moskof divanesi; oğlu babasının şehit olduğu idealde dede ile torun arasında köprü vazifesi görmemiş. Onlar da “Himmet” elini çekerek kim bilir belki bize ders vermek istediler. Kimler bir şeyler sezebilir? Onlardan kimler nasıl haber getirebilir? Esen yelden, uçan kuştan, çağlayan pınardan bir şeyler hissederek, gönül teline dokunup:
“Rüzgâra koku ver ki hırkandan
Geleyim izine doğru arkandan
Bırakmam tutmuşum yakandan
Medet ey. Dervişim, Yunus’um medet.”

diye feryâd-ü figan edebilenlere ne mutlu....

Artık lügatlar garipliği tariften aciz.. Şiirler basitte, kalemler satıhta kalıyor. Sığ gönüllerimize garipler deryasından haber sunan yok... Gariplerin sesine kulak vermiş olsaydık lisan-ı hallerinin şöyle dediğini işitecektik: Biz denizdeyiz. Görünürde bir sahil yok.. Bize ezelden yürü dediler... Lakin bu kervanın konağı nerede?..”

Dahlia

Bugün, odama çiçek aldım, daha doğrusu penceremin önüne; adına Yıldız dediler ama internetten biraz önce araştırdım ki, asıl adı Dahlia imiş. Meğer Meksika Ülkesinin Ulusal çiçeğiymiş... Yani kökeni, Güney Amerika oluyor... Fark etmez, sonuçta gezegenimizin çiçeği; kökeni neresi olursa olsun; zaten gezegenin bütün toprakları ve bütün havası biz insanların aslında... Tarihsel gerçeklikler toprak kavgası savaş kan revan dolu olduğu için, şimdiki gerçekliğimiz böyle... Kızıl derililer gibi bakamamışız gezegene; onlar da insandı, ama niye insanlık kızıl derili felsefesiyle evrimleşmedi; bu da apayrı bir konu... Belki de şimdiki ABDliler, kızılderililerin felsefesiyle ülkelerini kursalardı; dünyaya şu anda hükmetmeleri sonucunda - ki belki de hükmetmezlerdi o zaman- dünya herkes için cennete dönmüş olabilirdi... Bizim cadde üzerinde, bize yakın bir çiçekçiden aldım, çok rengi vardı ama en gönlüme yatanlarını seçtim...Benim yıldızlarım oldular artık; yanlış anlamayın günümüzün materyalist anlamında benim demiyorum; onların bakımını üstlenmem anlamında diyorum... Aldığım Dahlia'ların toprağı ve Türkiye'de yetiştirildiği yer Yalova'ymış. Yani penceremin önünden bir rüzgar esip odamı doldurduğunda; auramda, Yalova'nın, Meksika ülkesinin de titreşimleri olacak... Gezegenimizin birbirinden uç köşelerinden... Ben bu dünya üzerinde, birbirinden daha üstün bir toprak, taş tanımıyorum; her biri apayrı özel auralara sahip... Ama doğduğum yer olan ve 18 yaşıma kadar yaşadığım Antalya; ilk yaşama tohumumun yeşerdiği yer olan Yeşilova (Burdur); ve uzun yıllarımı geçirdiğim İstanbul; benim için daha özel yerler kalbimde... Ama dünyanın her köşesi cennet ve doğa harikası, insanların kötü enerjilerine, doğaya verdikleri zararlara rağmen... Renk renk, pırıl pırıl dünya...



penceremden fotoğraflarını çekip koydum, ama gece olduğu için pek belli değil güzellikleri gündüz olduğu kadar; ama adına Yıldız demişiz çevirirken Türkçe'ye; eeee Yıldız'lar da geceleri görünmez mi dünyaya daha çok; o yüzden bir mahsuru yok gece olmasının, adlarına da uydu...

bunlar da ertesi gün çektiğim resimlerinden:



21 Mayıs 2014 Çarşamba

Sen Gelmez Oldun

http://www.izlesene.com/video/gulay-sezer-sen-gelmez-oldun/3261385

Soma faciasında, sevdiğini yitirenlere gönderiyorum... Ve tüm sevip de kavuşamayanlara...

Condemnation


Condemnation
Tried
Here on the stand
With the book in my hand
And truth on my side
Accusations
Lies
Hand me my sentence
I'll show no repentance
I'll suffer with pride
If for honesty
You want apologies
I don't sympathize
If for kindness
You substitute blindness
Please open your eyes
Condemnation
Why
Because my duty
Was always to beauty
And that was my crime
Feel elation
High
To know I can trust this
Fix of injustice
Time after time
If you see purity
As immaturity
Well it's no surprise
If for kindness
You substitute blindness
Please open your eyes

Depeche Mode 

20 Mayıs 2014 Salı

Özür

Özürler

Özür dilerim; yaptığım soykırımlar için
Özür dilerim; kırdığım kalpler için
Özür dilerim; cinayetlerim için
Özür dilerim; ayrımcılığım için
Özür dilerim; hırsızlıklarım için
Özür dilerim; komplekslerim için
Özür dilerim; kibirliğim, açgözlülüğüm, şehvet düşkünlüğüm, kıskançlığım, oburluğum, öfkem, tembelliğim için

Özür dilerim; dostlardan, arkadaşlardan, öğretmenlerden, akrabalardan, aileden

Özür dilerim; Tanrı'dan Evren'den Melekler'den

Özür dilerim; avladığım hayvanlardan
Özür dilerim; kopardığım çiçeklerden
Özür dilerim; yaktığım ormanlardan

Özür dilerim; öldürdüğüm bebeciklerlerden, annelerden, babalardan
Özür dilerim; gözetlediğim, dürbünlediğim yaşamlardan

Özür dilerim; verdiğim ama yapmadığım vaatler, tutmadığım sözler için

Özür dilerim; yaptığım tecavüzler için
Özür dilerim; aldatmalarım, yalanlarım için

Özür dilerim; içten pazarlıklığım için
Özür dilerim; şeytanlığım için

Özür dilerim; kirlettiğim doğadan

Özür dilerim; bağırmalarım için, hakaretlerim için
Özür dilerim; kendimi tutamadığım zamanlar için
Özür dilerim; anlık heyecanlarıma yenildiğim için
Özür dilerim; başkalarının yaşam haklarına saygısızlık ettiğim için

Özür dilerim; çıkardığım savaşlar için
Özür dilerim; negatif titreşimlerim için

Özür dilerim; sevgisizliğim, nefretim, hırslarım, hoşgörüsüzlüğüm için

Özür dilerim; kapitalist vahşetimle dünyayı kavurduğum için

Özür dilerim; insanlardan, hayvanlardan, bitkilerden
Özür dilerim; kendimden.

-

Yazan; Feride Pınar Zeybek - Tüm hata yapanlar, suç işleyenler adına özür diledi; karma temizliğine katkıda bulunmak için, Tabii içinde kendi için yaptığı özürler de var, az da olsa...

not: pardon, Depeche Mode, özür dileme dedin biraz önceki şarkında ama olmuyor; özürsüz de olmuyor...








Get Right With Me - Depeche Mode


Get Right With Me

I will have faith in man
That is hard to understand
Show some humility
You have the ability
Get right with me

Friends, if you've lost your way
You will find it again some day
Come down from your pedestals
And open your mouths that's all
Get right with me

Life is such a short thing
That I cannot comprehend
But if this life were a bought thing
There are ways I know we'd mend

People, take my advice
Already told you once, once or twice
Don't waste your energy
Making apologies
Get right with me

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Düğün

Bugün, sevdiğim bir arkadaşımın Düğün Günü, davet edildim ama gidemiyorum çeşitli nedenlerden ötürü... Umarım bana kırılmaz...

Onunla mutluluğunu Düğün Salonu'nda paylaşamadım bu gece, o yüzden blogumdan şimdi paylaşayım;

Burcu, nice mutluluklar evliliğinde, her şey güzel gönlünce olsun,
Sevgiyle...
Pınar (Pamuk'un :)


Gelin Buketi de ekledim; hani Amerikan düğünlerinde olur ya, gelin atar buketini :), ben de tutmuşum gibi yapıyorum buketi, hadi tutmayayım, içinden bir beyaz gül goncası kapayım sadece, diğerlerini de tüm aşkını kısmetini bekleyenlere bırakayım... Herkesin bahtı açık, kısmeti güzel olsun, aşk herkesin yüzüne gülsün :)

19 Mayıs

Ben, Atatürk'ü; hücrelerinin son damlasına kadar anlayan, seven, onun kahraman ve efsane kişiliğini ve yaşamını da idrak etmiş bir Türk vatandaşı olarak, O'nun evrensel olarak bu yanına duyduğum hayranlığın yanı sıra; biz Türk Gençlerine T.C. Cumhuriyeti'nin geleceğini emanet etmesini, ve O'nun evrensel insani ilkelerinin yanında, vatanımızın bölünmez bütünlüğü konusundaki ilkelerini de sonuna kadar hazmetmiş bir insanım; ve bunu, sadece ezberci olarak şiirlerle şarkılarla O'nu anmak sevmek gibi de diil sadece, hem kişisel hem aile hem arkadaş çevremle de, bilişsel olgunluğa tamamen eriştiğim noktalara kadar da benimsedim... belki rastladığım her öğretmen, her arkadaş vb. bu ruhta değildi, aksi ruhta da olabilirdi, ama sağlam temellerim, bu ruhu asla zedeleyemezdi...

Türkiye'mize bağlılığım, sevdam, bölünmez bütünlüğü yolundaki ortak bilincim; "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" Beyaz Ay Yıldızlı Kırmızı Bayrağımız altında, Tek Ulus olmak anlayışım; Atatürk'ümüzün bize, nasıl bir Türkiye olmak konusunda verdiği bir emanetin bilinci...

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ümüz, kurtuluş mücadelemizde, Halk'ımızın tam desteğiyle yola çıktı...Yüreği vatan sevdasıyla ve bağımsızlık yolunda manevi inançla dolu olan Halk'ımızla ve Atatürk'ümüzün, Halk'ımızın her birini yürekten ama gerçekten yürekten kucaklayan ve Onlara sonsuz güvenen, inanan ve Onur dolu, Kahramanlık dolu, Meziyet dolu, Zeka dolu, Akıl dolu Liderliğiyle ve Baş Komutanlığıyla bir efsaneye dönüştü kurtuluş mücadelemiz... Kurtuluş mücadelemizi şu anda dile getirebilecek hiçbir sıfat, kelime yeterli kalmıyor; o ruhu hepimiz paylaşıyoruz zaten...

19 Mayıs Genci, Türk Genci olarak, T.C. vatandaşı olarak; aynı zamanda da bir Evrendaş (Evren vatandaşı kimliğimle de konuşuyorum) olarak; Atatürk'üm, sana söz veriyorum ki; Türkiye Cumhuriyeti'mizin bölünmez bütünlüğünün korunması ve Türkiye'mizin barış, huzur, dayanışma, başarı, kalkınma gibi sorumluluğumda payıma düşen ne ise yapacağıma; ve bunu her zaman Evrensel İlkelere uyarak da yapacağıma söz veriyorum; "Yurtta Barış Dünyada Barış" ilkende olduğu gibi Atatürk'üm; Türkiye Cumhuriyeti Vatanımızda barışın sağlanması kadar, Dünyamızdaki barışın sağlanmasına da katkıda bulunmak istiyorum -Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğünü her zaman öncelikli tutarak- ; Senin de Biz Türk Gençlerinden, ve her daim Türk Genci kalacaklardan istediğin gibi...

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun...


"Yurtta Barış; Dünyada Barış"

not: dileğim, ülkemizde, bütünlüğü koruma, Cumhuriyeti koruma sorumluluklarımızı uygulamaya bile gerek kalmasın, zaten hep barış hüküm sürsün; enerjimiz hep pozitiflik, evrensellik, bütünlük, hoşgörü, barış, uyum içinde nice geleceklere uzanmaya sarf edilsin...
savaşlar, acımasızlıklar, dünyamızda da ülkemizde de yaşanmasın dileğim...