Blogun belli bir konusu yok... Önceden, çeşitli blog denemelerim olmuştu, ama çoğunu sildim, bıraktım... Bu sefer kalıcı olsun istiyorum. Umarım, dilerim, bu blog hep pozitif sinerjili, pozitif frekanslı, ... ve katkı verici de olur... devamı için tıklayınız: http://feridepinarzeybek.blogspot.com.tr/2014/05/blogun-konusu.html
17 Mayıs 2014 Cumartesi
Ego hk.
Ego; evet, bu dünyadaki, bitkiler, ağaçlar ve bazı hayvanlar dışındaki her canlıda olan garip bir özellik. Ego'suz insan yok ne yazık ki... Egosunu yendiğini düşünen kimsede bile olabiliyor. bitkiler ve bazı hayvanlar dışındaki her canlıda olan bu garip özelliği taşıyan bu canlı grubuna 'egoan'lar diyeceğim; çünkü hayvan ve insan kelimeleri 'an' ekleriyle bitiyor, böyle bir kelimeyi uygun buldum... Ego, 'egoan'lara Yaradan tarafından verilmiş bir özellik; şöyle ki, eğer egoanlarda bu ego duygusu baskın olmasaydı; egoanların, üreyip soyunu devam ettirme arzuları olmazdı; ee bu yüzden de, gezegenimizde, egoanların nüfusu da artmayabilirdi... hatta bazı egoanların soyu tükenirdi. kendi canını kurtarma duygusu olmadığı için ya da avlanma duygusu olmadığı için de egoanlarda; savaş falan da olmazdı; ölümden korkulmazdı, yaşama bu kadar anlam da yüklenmezdi, sadece bitkiler yenirdi, hatta belki onları bile yemek egoanlarda söz konusu olmazdı... Darwin'in teoremine inanmayanlar var; olabilir, herkes birbirinin düşüncesine, inancına; başka birinin yaşam hakkına müdahale etmediği veya yaşamına tecavüz etmediği müddetçe, saygı duymak zorundadır, diye düşünüyorum; ama Darwin'in dediği gibi, bana kalırsa, hayvan egoanların soyundan olduğumuz çok belli gerçekten. avlanma, etoburluk, soyunu devam ettirme isteği vb. çoğu yönden ortağız hayvanlarla. tabii egoan hayvanları, öleceklerini bilmiyorlar ve içgüdüsel olarak egoanlar. bitkiler, ağaçlar gibi olsaydık ne olurdu merak ediyorum... dev ağaçların bile o kadar yaşamlarına rağmen, boyları da uuuupuuzuun olmasına rağmen niye egoları yok acaba, onlar egoan olamıyorlar isteseler de... isyan etmiyorum, kabul ediyorum bir egoan olmayı. egoanlık bize neler yaptırıyor (üremek, soyumuzu devam ettirme isteği vb. dışında); onaylanma isteği, galip gelme isteği, haklı olmak isteği, kazanma isteği vb. gibi bir sürü motiv uyandırıyor insanda... elbette, neyse ki, egoanların da kendi içinde bir sürü sınıfı var; az egolular, çok egolular, egoları dünyaya-gezegene pozitif dönenler veya gezegeni mahvedenler, vb. ama bu egoanlılığı çok güzel kullanıp parmağında oynatanlar da var tabii ki, bu konuda da uyanık olmak gerek... bu, kişisel bloğum olduğu için, kategorimi söyleyeyim; haksızlık konularında kendimi veya haksızlığa uğrayan kişiyi savunma isteğim vardır, bu egoya girerse, ama bunda egomun parmağı yok diye inanıyorum ve hissediyorum... sevilmeyi, beğenilmeyi, takdir edilmeyi elbette her insan gibi severim... ama soyumu devam ettirme isteğim yok, ablam çocuk doğurmak istiyor, o bizim genleri sürdürebilir... kişisel olarak bu dünyaya iz bırakan insanlardan olma isteğim hep vardı, bu ablamda da olan bir özellikti (ama o geniyle de sürdürmek istiyor varlığını dünyada ayrı konu), ama artık bende bu da gitti. yarın fiziksel olarak ölsem umrum olmaz, bakmayın çoğu insanın ölümüne elbette üzülüyorum o kişinin daha bu dünyada yapabilecekleri olduğu için ve arkasındakiler üzüleceği veya yalnız ya da zor durumda da kalacağı için de, ama bir yerlerimde bunun son olmadığını hep biliyorum. Candan Erçetin'in meşhur ve muhteşem şarkısının sözlerindeki gibi, 'inanmadım, asla inanamam, her şeyin bir sonu olduğuna...'. tabii hayat içinde de son verip yeniden başlamalarımız var çok, her anlamda kastediyorum, tabii yaşamında hiçbir şeye son verip yeniden başlangıç yapmak zorunda kalmayan insanlar da olmuştur mutlaka , ama bu fiziksel deneyim de bu yaşam da asla son diil, başlangıç ise hiç diil.. annem de parantez der insan hayatına. ben de hayatımda bir parantez kapadığım dönemdeyim, nokta da koyup yeni bir cümleye ve sayfaya başlamak için, zaten blogumun da adı böyle o yüzden, ama annemin de kastettiği gibi, insan hayatı zaten başlı başına bir parantez. dünyamızın gerçekliğinde yaşayınca; okul, eğitim, kariyer, aşk-meşk evlilik çoluk çocuk, gez toz eğlen kültür eğlence tabii kişisel gelişim ve felsefe de var, ama yine de bu insan formumuzda ve yarattığımız bu dünyasal gerçekliklerde kaybolup gittiğimizde, başka bir şey düşünemiyoruz; hayatımız, ne yapt (ım)(ık)(tılar)-yapıyor(um)(uz)(lar), nerede(yim)(yiz)(ler), nereye gidiyor(um)(uz)(lar)la sınırlı oluyor... ben de gün içinde bu gerçeklikte akıp gidiyorum, mümkün olduğu kadar ruhsal gerçeklikten kopmamaya çalışarak da, dünya gerçekliğini algılayarak da. ama akşamları veya bazı zamanlar, ya da gün içinde bazı an'larda, felsefi sorular da takılıyor aklıma... sonuç olarak, egoan tüm insanlık... ben de, bu hayatta, Nietzsche gibi düşünüyorum bir konuda, bu dünyaya niye geldiysem, amacım neyse, ya da ne yapmam gerekirse yapıp gidicem bu dünyadan, ya erken ya zamanında ya geç bilmiyorum. zaten ortalama 90 yıllık insan ömrümün neredeyse %40'ını tamamladım bu deneyimimde... küçükken hayal ettiğim hiçbir şey olmadı, hayal etmediklerim oldu :) hatta asla hayal edemeyeceklerim de :) genelde de kötü anlamda :) ama şu anda geldiğim noktada, şu felsefeye eriştim, felsefe denilmez çünkü felsefe beyin ve sonra onu kaleme ya da söze dökme jimnastiği daha çok, benimki yaşam tarzım oldu diyim; şu anda başka hiçbir insanın - gelmiş geçmiş veya yaşayan- hayatına özenmiyorum, hayal ettiğim hayat olmadı diye de üzülmüyorum, hayallerimin gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi de umrumda diil, hatta zaten geleceğim konusunda hayal de kurmuyorum artık, kurduğum hayaller, sadece anlık fantastik mutluluk getirecek cinsten olanlar... elbette ailem, Türkiye, dünya için, tüm canlılar ve gezegenin geleceği için hep iyi şeyler olsun istiyorum ve bunda payıma düşen neyse yapmak isterim... ama bunu yaparken egom umrumda diil. o yüzden, ha balık olmuş yüzmüşüm sonra bir oltaya takılıp tabağa düşmüşüm, ya da kuş olmuş avda vurulmuşum, ya bir gıdım ömürlük kelebek olmuşum, ya üstüme basılıp ezilip gidilmiş çim olmuşum, ya dalından koparılmış elma ya da gül olmuşum, ya da rüzgarda savruluveren bir gelincik olmuşum, hiç fark etmez artık. egoanlık beni ele geçiremez, anlık günlük egoanlıklarım dışında... en olmaklar, tarihe geçmeler, alkış almalar umrumda diil, ki bu benim için çok iyi bir değişim oldu gerçekten; çünkü eskiden de dünya çok umrumdaydı ama kendimi de umursuyordum. artık isimlerin önemli olmadığını biliyorum, yani kim yapmış'ların... hayatımda bir dönüm noktası yaşadım, tabii hala egoan'ım, ama en azından egoanlığımın aşmam gereken kısmının çoğunu aştım. google+ sayfama resmimi koymam, veya kendimden bahsetmem; egoanlılıktan diil, kendime aşıklıktan da diil, sadece kişisel blog olmasından ötürü. bazıları spiritüel gelişim için, acı çekiyor, hata yapıyor, meditasyon yapıyor, ve bin türlü şey var; benim de kendime has garip bir yolum oldu bu insan formumdaki spiritüel yolculuğumda, ve beni şu anımdaki bakış açısına sahip olmaya getirdi. ve şunu da öğrendim; hiçbir insanın yolu birbiriyle aynı diil. hayat ve evren yolumuz ve yolculuğumuz, asfaltta giderken aynı yoldan gitmeye benzemiyor; aynı minibüste otobüste arabada olmak, ya da yan yana arka arkaya gitmek gibi de diil... tek başınıza okyanusa açılmak bu yolculuk. tek başınıza uçmak ya da. sürüler halinde de olsanız, beraber de yol alsanız, bu serüven herkes için özel tasarlanmış. hiçbir serüven birbirinin benzeri diil, aynısı hiç diil... deneyimler de eşsiz, yollar da, öğrenimler de, hatalar da, dersler de, doğrular da yanlışlar da, en önemlisi deneyimleyen herkes de eşsiz... egoanlık deneyimini de sevdim, ama eğer bundan sonraki serüvenim yine bu gezegene düşerse, ve bir erguvan ağacı, ya da bir sümbül ya da lale, ya küçük bir kertenkele olarak gelirsem bile bu gezegene, egoanlık deneyimi kadar mutlu olurum yine :)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder