29 Mayıs 2014 Perşembe

sezgilerimiz

evet sezgilerimizin olduğu bir gerçek, herkeste var, ama çoğu kişi dikkat etmediği ve odaklanmadığı için neleri sezgisinden yaptığını fark etmiyor ve o yüzden bilmiyor da sezgisel de olduğunu...

ama tamamen sezgisel olsaydık, her şeyi bilirdik. örneğin, sayısalda çıkacak rakamları, maç sonuçlarını, bazı afetleri-felaketleri-olayları önceden sezip önlem olabilirdik. Hani var ya, Tom Cruise'un oynadığı eski bir Steven Spielberg filmi olan Minority Report. Suçları önceden görmenin sonucunda suçlar yapılmadan engelenebiliyordu...

ya hepimizde, ya bazımızda, ya azımızda, ya çoğumuzda olan bir özellik sezgisellik. ama yine de tamamen sezgisel olduğumuzu da düşünmüyorum. bu konuda yeterince araştırma da yapıldı mı bilmiyorum, çünkü beyin araştırmalarının değil de sanki daha çok spirütelizm araştırmalarının konusu gibi... ama üstüne gidilse mutlaka o konuda da bazı verilerimiz olur somut.

ama bu, kader gelecek vb. konularda da bir sürü soru işaretini beraberinde getiriyor ve dünyamız-varoluşumuz ve kozmik düzen hakkında çoğu şeyi şimdilik bilemediğimiz için bu alan bize karanlık görünüyor ve incelemeyi düşünmüyoruz bile... düşünsenize, geleceği sezmemiz demek, geleceğin belirli olduğunu gösterir, eee o zaman da, belirli bir gelecek varsa, o zaman biz niye yaşıyoruz? aynı Elton John ve LeAnn Rimes'ın "Written in the Stars" şarkısının sözlerinde olduğu gibi, acaba biz bir deneyin parçası mıyız insanlık olarak...

niye varız? yaşamamızın, dünya üzerinde var olmamızın, ürememizin, hayatlarımızı devam ettirmek ve bu gezegeni korumak istememiz ve gelecek nesilleri de düşünmemiz o zaman sadece bize verilmiş bir içgüdünün sonuçları mı... eğer her şey belli ise, ya da belli mihenk taşları kesin kader ise ama aradaki yollar bizim insiyatifimizdeyse, o zaman biz eğlenmeye mi geldik dünyaya, hoş vakit geçirmeye mi, zaten çıkış noktamız ve varış noktamız ve aralardaki molalarımızın yerleri bile belliyse... ya da Aerosmith'in şarkı sözlerindeki gibi "Life is a journey, not a destination" diye düşünerek, varacağımız yerler, sonuçlar belli de olsa, sadece o yolculuğu yaşamak için varız belki de... yani, sonuçlar zaten belli, ama o serüven içinde o yolculuk süresince biz değişiyoruz, gelişiyoruz, deneyimliyoruz, öğreniyoruz, öğretiyoruz, yaşıyoruz, hissediyoruz...

hayat koşuşturmasından, bunları kimse düşünmeye layık bile görmüyor, zaten iş güç geçim derdi ya da para kazanma derdi kariyer okul, ev işi, iş işi, koştur dur, kimse zaten bunları düşünmeye vakit bile bulamıyor, yaşayıp gidiyor. felsefenin işi deniyor veya spiritüelcilerin, ya da film senaryosu kitap senaryosu gibi ele alınıp 3-4 saatlik ya da 1-2 haftalık fantastik seyahat olarak görülüyor ne yazık ki...

o yüzden eski uygarlıklarda, felsefe, spiritüellik çok daha gelişmiş, çünkü çok daha vakti varmış insanların ve geçim derdi peşinde koşma önceliği olmadığı için de sorgulama varmış varlığını insanın ve çoğu şeyi sorgulama. ve tabii ki vakit de olunca; ben kimim, niye varım, insanlık niye var, yaratıcı kim, ya da bir yaratıcı var mı ve binbir çeşit soruya cevap aranmış. biz bile bu çağda hala taaa o zamanki keşiflerin ya da beyin jimnastiklerinin devamını yapıyoruz. felsefeciler bile binlerce yıl önceki felsefi protokollerin izinden gidiyorlar, bu da bi yandan iyi bi yandan kötü olabiliyor...

bu dünyaya gelmek; zaten okula gitmek kariyer yapmak demek oldu. okulların yaşı iyice küçüldü, çocuk doğar okula gider ve ömrünü okullarda geçirir. ne yazık ki okullar da, eğitim sistemi kalıplarında olduğu için, sorgulamak ama her şeyi sorgulamak öğretilmez, çünkü bundan korkulur.

eğitime karşı değilim. sadece hapishane görünüşlü, belli saatlerle kısıtlanmış, ezberci, abuk sabuk eğitim düzenine - ki dünyanın çoğu yerinde böyle - karşıyım. çocuklar, bilgisayar oyunu oynamak, internette chat yapmak, resim yapmak, oyun oynamak gibi motivasyonlarını ne yazık ki derslerde hissetmiyorlar. o da bir zorunluluk oldu aynı hayatın kendisi gibi. zaten dünyanın çoğu yerindeki eğitim sisteminin de amacı, ilerideki mekanik otomatik kalıplı standart iş dünyasına kalıp insan yetiştirmek.

yani bu gezegende doğmak demek, okul-iş para kazan çocuk yap sonra çocuğun da yaşamını okul-iş para kazan izlesin... tabii sanatla sporla uğraşan kesim daha şanslı bu anlamda... ama onlar da binbir kalıplı sınavlı budamalı eğitimlerden geçiyorlar...

acaba tüm bu dünya üzerindeki oyunun, kurgunun, herkes için farklı tasarımlı kısa veya uzun serüvenin, evren için bir anlamı var mı? aynı soruyu tekrar soruyorum. tüm bu ideallerimizin, ülkelerimizin, gezegenimizin iyi anlamda tekamülü gelişimi için çabalarımızın bir anlamı var mı...

yoksa, bazı felsefecilerin dediği gibi, anlamsızlık mı var, biz bu dünyada bir tesadüfün ürünü müyüz, ki tesadüf yoktur diyen görüşler de var. tüm bu farklı görüşlerin binbir savunucusu var, onların isimlerini tek tek bulup yazmak şimdi vakit alacak, bir makale değil yazdığım çünkü o yüzden sadece böyle görüşler var diyorum. amacım, bu soruyu dile getirmek blog üzerinden, cevabı bir gün ya bana ya da bir başkasına ya da başkalarına gelsin dileğim...

yani belki de bu dünya gerçekten sadece bir zaman geçirme.

bazı bilgeler, hayatın amacının ruhsal tekamül olduğunu da dile getiriyorlar. ve her şeyi ruhla açıklıyorlar. ruhsal tekamül. biz ruhlarız ve ruhumuzu tekamül ettirmek için sürekli dünyaya geliyoruz vb. açıklamalar. ne inanıyorum ne inanmıyorum. tamamen kanıtlanana dek her şeye ne kapalıyım ne tamamen açığım.

felsefi şıftırtmalar yapmamdan, neden felsefe okumamış ki o zaman diye düşünebilirsiniz, ama felsefe de ne yazık ki binbir kalıbın içinde kıstırılmış gidiyor. felsefenin ve bilimin hızlı ilerleyememesi için ve özgür olamaması için neredeyse her şey yapılıyor.

sezgiden konu açılmıştı, bu konuda bilimsel ya da bilimsel olmayan bilgi ya da makale ekleyeceğim buraya, yakın zamanda ya da sonra... , şimdilik kaos teorisi ile ilgili bir link ekliyorum (İngilizce yalnız) http://en.wikipedia.org/wiki/Chaos_theory , eylemlerin sonuçları etkilediğine dair bilimsel bir teori hani duymuşuzdur ya kelebek etkisi diye de, en azından, sonuçları etkileyebileceğimizi söylüyor, tabii teoriyi yaşama uygularsak ki bu da ne kadar doğru olur o da ayrı bir araştırma konusu... neyse, sorumun cevabı sadece bu teoriyle açıklanmıyor tabii ki... dediğim gibi, hem sezgiyle ilgili, hem de sorumun cevabına  yakın olan, bilimsel ya da bilimsel olmayan bilgi ya da makale ekleyeceğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder